Türkiye Ekonomisinde Son Durum ve Gelecek Perspektifleri
Türkiye ekonomisinin güncel durumu ve geleceğe yönelik perspektifleri hakkında detaylı analizler, trendler ve öngörüler bu içerikte sizi bekliyor.
Üst Komşunun Çocukları Gibi Faiz İndirimleri ve Sonrası
Üst komşunun, dört nala koşan çocuğu gibi faiz indirimlerine gidildikten sonra, ülke yönetiminde bir aydınlanma ve farkındalık ortaya çıktı. Bu, aslında kaçınılmaz bir ihtiyaç haline gelmişti. Bir zamanlar kredi kartı misali, ülkenin de kredi limiti tükendi. Bu noktada, “Yeter artık” denilerek faiz artırımları sürecine girildi. Merkez Bankası’nın köklü geleneklerinden gelen, kendisine güvenen ve kararlı duruşunu koruyan insanları yüzüstü bırakmama özelliği, maalesef güvenin azalmasıyla birlikte pek de işe yaramadı.
Nitekim, Merkez Bankası faiz oranlarını 250 baz puanlık artışla %17.50 seviyesine yükseltti. Bu, ilk bakışta yeterli gibi görünse de, mevcut yüksek enflasyon seviyeleri göz önüne alındığında oldukça düşük kalıyor. Faiz artırımlarında gösterilen isteksizlik ve bağımsızlık konusundaki şüpheler, yeni dönemde de Merkez Bankası’nın gerçekten bağımsız olup olmadığının sorgulanmasına yol açıyor. Yön belli olsa da, bilinmeyen denklemin bilinmeyenleri ve karmaşık yapısı, piyasaları ve ekonomiyi belirsizliğe sürüklüyor.
Özellikle küçük ve kararlı adımlarla yapılan faiz artırımlarının, faiz oranlarını %25 seviyesine yükselteceği ve bu seviyede durulacağı öngörülüyor. Ancak bu seviyenin yeterli olmayacağı açıkça görülmekte. Yaz aylarında dolar kurunun 27 lira civarında seyredeceği tahmin ediliyor. Yine de, piyasayı olumsuz etkileyerek döviz fiyatlarını patlatma motivasyonu ile faiz artışlarını yetersiz seviyede tutarlarsa, Türkiye’nin yeni rekorlara koşan bir döviz piyasasıyla karşı karşıya kalması kaçınılmaz olur.
Faiz değil, dolar ne olacak?
Aslında, kimse faiz oranlarına takılmıyor; esas merak edilen, açıklanan faiz kararının dolar kuruna nasıl yansıyacağı. Az da olsa faiz artırımı beklentilerinin hafta başında doların değer kazanmasına neden olduğu doğru olsa da, gerçek şu ki, doların değeri yükselmiyor. Asıl sorun, Türk Lirası’nın değer kaybetmesi.
Yani, ülkenin para birimi, diğer tüm para birimleri karşısında eriyor. Amerika’nın parasının değer kazanmasının, bu noktada pek bir anlamı yok. Birleşik Arap Emirlikleri’nden gelen 8,5 milyar dolar tutarındaki sukuk ve 3 milyar dolarlık ihracat kredileri, güven ortamını beslediği iddia edilse de, 128 milyar doları eriten yönetimin ve ekonominin gerçek durumu ortada. Sadece devletin faiz yükü artsa ve para basma yolu ile ödemeler yapılsa, bu enflasyonun en büyük sebebi olur. Vatandaşın geliri enflasyon oranında artmadıkça, yaşam mücadelesi daha da zorlaşır.
Yapılan zamlar ve getirilen vergilerin enflasyona etkisi ise açıkça görülmekte. Bu yıl, enflasyonun etkisiyle birlikte, ekonomi adeta bir mangal gibi yanmaya devam edecek. Çıkış yolu olarak sunulan politikalar, vatandaşın alım gücünü korumaktan uzak ve gerçek anlamda bir çözüm getirmiyor. Önümüzdeki birkaç yıl, Türkiye’nin fakirlik seviyesini Hint fakiri kıvamına getirecek, yaşam standartlarını aşağı çekmeye devam edecek. Ülke, diyete giriyor ve ekonomik anlamda ciddi bir küçülme sürecine adım atıyor.
Enflasyonla Mücadele ve Hedefler
Hedefte, enflasyonla mücadele var gibi görünse de, asıl amaç, büyüme odaklı politikalarla ekonomiyi canlı tutmak. Ancak, enflasyonun ilk yarattığı olumsuz etkilerden biri, ulusal para biriminin değerini ve satın alma gücünü törpülemesidir. Bu da, Türk Lirası’nın diyete girip zayıflaması anlamına gelir. Dolayısıyla, dolar bazında büyümenin pek mümkün olmadığı bir ortamda, amaç:
- Kredi faizlerini düşürmek,
- Borçlanma maliyetlerini azaltmak,
- İç piyasayı canlandırmak,
- Yapılan inşaatları hızlandırmak ve satışlarını artırmak,
- Büyüme hızını yükseltmek
İşte bütün mesele burada yatıyor. Ama, insanların gelirleri enflasyon oranında artmadıkça, bu politikalar sürdürülebilir değil. Merkez Bankası’nın politika faizi ile piyasa faizleri arasında büyük farklar var. Kredi verme koşulları ise, tamamen farklı bir dünyada. Yeni teorilerle ekonomi yönetmeye çalışmak, sonuçta başarıyı zorlaştırıyor. Yüz milyarlarca dolar harcama veya Gaye’yi kaldırıp Messi’yi koltuğa oturtmak ne işe yarar ki? Temel sorun, temel yaklaşımlarda yatıyor.
Türkiye Ekonomisinin Gelişim Hikayesi
Ne yazık ki, Türkiye ekonomisi, önceki yıllarda oldukça kırılgan ve naif bir yapıya sahipti. Hayalleri vardı, inatçı ve umut doluydu. Ama zamanla, çok yüklendi, dayanamadı ve yoğun bakıma alındı. Kalıcı hasarların bazıları, geri dönüşü zor olacak şekilde oluştu. Doktorlar ise, tedavi sürecinin nasıl ilerleyeceğine dair net bir öngörüde bulunamıyorlar. Bazıları, bu durumu, “yaşıyoruz ve göreceğiz” yaklaşımıyla geçiştirmeye çalışıyor. Peki, gerçekten ne olmasını bekliyorlar? Bu belirsizlik ve karmaşa ortamında, ekonomi nasıl toparlanacak? Bu soruların cevapları, zamanla ortaya çıkacak, ama şimdilik, belirsizlikler içinde yol almaya devam ediyoruz.