Modern tıbbı reddediyorlar. 1700’lü yıllarda insanlar nasıl yaşıyorsa aynen öyle yaşıyorlar. Deodoran yerine sirke, deterjan yerine hardal tozu kullanıyorlar. Paketli ürün almıyorlar. Sadece iki öğün yiyorlar. Yanlarında 2.5 yaşında kızları, Zeynep ve Özgür Karaman, 8 aydır 8 metrekarelik bir karavanda yaşıyor, Türkiye’yi geziyor. Karşınızda filmlere konu olabilecek bir hayat öyküsü…
Buluştuğumuz yer Çengelköy’de bir kafe. Önlerinde birer kahve ve İstanbul Halk Ekmek’ten alınmış tam buğday ekmeği vardı. Nil’i annesi Zeynep bu ekmekle besliyordu. Özgür, “Biz gittiğimiz yerlerde yemek yemiyoruz, sadece çay, kahve içiyoruz” diyerek söze başlıyor. Benim de ilk şaşkınlığım… “Nasıl yani?” Sonraki anlattığı her şeyde hep aynı tepkiyi verdim: “Nasıl yani?” Üç yıl öncesine kadar onların da herkes gibi bir ‘normal’ bir hayatı vardı. Zeynep’e ‘tip 1 diyabet’ teşhisi konulduktan sonra bir anda hayatlarını tamamen değiştirme kararı aldılar. Ama öyle böyle bir değişim değil… Adeta 18. yüzyıla ışınlandılar.
İstanbul’dan kaçışÖnce onları tanıyalım: Özgür, Sakarya Üniversitesi elektrik-elektronik mezunu. Farklı şirketlerde yazılım üzerine yıllarca çalıştı. Sonunda kendi yazılım şirketini kurdu. Son beş yıldır işlerini bir ofisi olmadan sürdürüyor. Zeynep ise Balıkesir Üniversitesi iktisat mezunu. O da şu anda eşiyle birlikte çalışıyor.
2014’te Zeynep hızla kilo kaybına uğrayınca doktora gitti. Diyabet tanısı kondu. Günde dört defa insülin ve altı öğün beslenme tavsiye edildi. Bu onlar için dönüm noktası oldu; “Hayatı kalitesini artıralım” diyerek İstanbul’dan uzaklaşmak ve tüm alışkanlıklarını değiştirmek istediler…
14 ay uğraştıÖnce Didim’e yerleşmeye karar verdiler. Bir arsa satın aldılar. Eşyalarını birkaç aylığına diye bir depoya bıraktılar. Aradan üç yıl geçmesine rağmen halen eşyalarını almadılar. Bu sırada Zeynep hamile kaldı. Memleketi Karadeniz Ereğlisine döndüler. Bu sırada Özgür’ün yıllardır aklında olan karavan fikrini -biraz zor da olsa- Zeynep kabul etti. Plan hazırdı: Bir minibüs alacak, her şeyi kurgulamış, kendine özel bir karavan yaratacaktı. Afyon’dan bir minibüs satın aldı. “Altı ayda yapacağım” dediği karavan için 14 ay boyunca uğraştı. Mart 2018’de karavanlarını bitirince yola çıktılar.
İki hayvansal ürün bir arada yokBu arada beslenme alışkanlıklarını tamamen değiştirdiler. Dr. Aidin Salih metodu uygulamaya başladılar. İki öğün yiyorlar sadece: Sabah kahvaltı ve akşam yemeği. Ancak iki hayvansal ürünü bir arada yemiyorlar. Yumurta yiyorlarsa peynir ya da tereyağı tüketmiyorlar.Özgür, bunun eski hekimler tarafından uygulanan bir metot olduğunu aanlattı: “Bunu sindirimi kolaylaştırmak için yapıyoruz. Bizde öyle serpme kahvaltılar yok. Yumurta yiyorsak yanında zeytin ve yeşillik yiyoruz. Ya da tereyağı varsa, bal, zeytin ve yeşillik yiyoruz.
Akşamları da tek çeşit yemek yapıyoruz. Ya çorba ya pilav ya da et oluyor. Yanında da sınırsız salata… İkinci bir çeşit olmuyor. Ve mutlaka o gün tüketiyoruz. Ertesi güne bırakmıyoruz yiyecekleri. Aslında bizim beslenme metodumuzun temelinde aç kalmak var…” Zeynep, eskiden kendisine günde altı kez insülin vurulmasının tavsiye edildiğini söyledi. Ancak şu anda günde sadece üç insülin yetiyor. Kanındaki ‘hemoglobin A1C’ değeri de normal seviyesinde çıkıyor.
Kimyasal yok, ilaç yokHayatlarından kimyasalları çıkarmış Karaman ailesi. Örneğin şampuan kullanmıyorlar, onun yerine kostiksiz sabun tercih ediyorlar. Deodoranları yok. Yerine el yapımı sirke kullanıyorlar. Diş macunları da yok. “Misvak en sağlıklısı” diyorlar… Deterjan yerine de hardal tozu kullanıyorlar.Zeynep’in artık hiç bir makyaj malzemesi de yok. Ne bir ojesi, ne de ruju… Bir kadının vaktini çalan ne varsa uzak durduğunu anlatıyor. Saçlarının eskiden sarı olduğunu belirten Zeynep, “Eskiden makyajsız dışarı çıkmazdım. Ancak şimdi hiç makyaj yapmıyorum” diyor.
Hazır bez de kullanmıyorlar. Kızları için organik pamuklu bezler tercih ettiklerini anlatan Zeynep, pamuklu bezleri yıkayarak sürekli kullandığını da belirtiyor.Hiç biberon ve emzik de kullanmamış. Islak mendil de hayatına hiç girmemiş. Pişik kremi satın almamışlar. Bunun yerine zeytinyağı kullanıyorlar. Pudra yerine de nişastayı tercih ediyorlar.
Aşı yok, ilaç, okul yok Hayatlarında ilaç da yok. En çok şaşırdığım konu ise kızları Nil’e bugüne kadar hiçbir aşı yaptırmamış olmaları. Dilekçe ile başvurup aşı istemediklerini söylemişler. Özgür bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Aslında eskiden nasılsa biz de öyle yaşıyoruz. Aşı yapıldığı zaman çocukta bağışıklığı baskılıyorsunuz. Halbuki en iyi yöntem bağışıklığın kendiliğinden kazanılması.”
Telaşla “Ateşi çıkarsa ne yapıyorsunuz?” diye soruyorum. “Düşmesini bekliyoruz. Havale geçirmesin diye başına soğuk bez uyguluyoruz.” Onu da ancak 39-40 derecelere gelirse yaptıklarını anlatıyorlar. Zeynep altı aydan sonra emzirmeyi bırakmanın da yanlış olduğuna da inanıyor. Çocuğunun 2.5 yaşına yaklaştığını, halen emzirdiğini ve bugüne kadar da herhangi bir hastalık geçirmediğini söyledi. Kendileri de ilaç kullanmıyor. Özgür, “18. yüzyıl insanları gibi yaşıyoruz. Aslında İbni Sina’nın yazdıklarını örnek alıyor, ona göre davranıyoruz” diyor.
Karaman’lar marketten de herhangi bir paketli ürün almıyorlar. Sadece sertifikalı organik ürünleri satın alıyorlar. Özgür ve Zeynep, Nil’in eğitimi de farklı vermek istiyor. Okulsuz eğitimi düşünüyorlar. Bunun için dünyada alternatiflerin bulunduğunu anlatan Özgür ve Zeynep, sistemin bunu kabul etmediği takdirde gerekirse Türkiye’den de taşınabileceklerini söylüyor.
2 bin TL’ye geçiniyoruzMarttan bu yana Alanya-Datça hattındaydılar. Ara sıra memleketleri Ereğli’ye de uğruyorlar. Şimdi akıllarında yeni bir rota yok. Kafa nereye onlar oraya…. Bodrum-İzmir taraflarına gitmeyi niyetleri var. Özgür, karavanla park yeri konusunda bugüne kadar bir sorun yaşamamışlar: “Şu ana kadar da kaldığımız yerlerde otopark haricinde para ödemedik.” Hazır para-pul meselelerine gelince… Yine şaşırıyorum; İstanbul’daki hayatlarına 6-7 bin TL yetmezken şu anda üç kişi 2 bin TL’ye geçinebildiklerini de ekliyor!
Aslında at arabası istiyorduk* Karavanları normal karavanlardan çok farklı yapıda. Normal karavanlarda genelde masif ağaç kullanılmadığını anlatan Özgür, aracın detaylarını anlattı: “Tek önemsediğimiz sağlık. Normalde masif çam ağaçları kullanılmaz. Daha dayanıklı ve hafif olsun diye. Ancak çam daha sağlıklı bir ağaç. Kontrplak gibi malzemeler kullanıyorlar. Özellikle istemedim. Çünkü işlenmiş ağaçlar bakteri topluyor. Pislik barındırıyor. ”* Karavanın üzeri baştan başa güneş panelleri ile kaplı. 1 kilovatlık bir enerjileri var. Elektrik ocakları buradan çalışıyor. Isınma konusunda da aracın yakıtından faydalandıkları bir sistemleri var. O da 24 saatte 1 litre yakıt kullanıyor.
* Tuvaletleri de kompost. Yani lağım gideri yerine toprağa bırakabilecekleri bir gübre yapıyorlar. Tuvaletlerinde torf toprak var. Atıkları neredeyse sıfır. Sularını da çok az tüketiyorlar. İstanbul’da bulundukları sürece plastik bidonlarda temiz su aldıklarını, ancak yollarda olunca buna da ihtiyaçları olmadığını belirtiyorlar. * Temiz suyu belediyelerin çeşmelerinden temin ediyorlar. İçmek izinse mecburen marketlerdeki plastik şişelerden alıyorlar.* Şaşırtıcı bir bilgi daha: Aslında ilk başta at arabası bile düşünmüşler, ancak trafiğe çıkış izinleri olmadığı için karavanı tercih etmişler.
* 2.5 yaşındaki Nil ne biberon biliyor, ne emzik, ne hazır bez ne de aşı.>* Karavanlarında bir televizyon yok. Son 3-4 yıldır hiç izlememişler. Nil de henüz televizyonla tanışmamış.
* Aile, rotalarını hava durumuna ve ‘paşa gönüllerine’ göre belirliyor. * Karaman ailesi yaşamlarıyla ilgili fotoğraflarını @yasaminritmi hesabından paylaşıyor…