Naoki Yamamoto’nun Uzak Doğu ve İslam Düşüncesine Dair Yolculuğu
Naoki Yamamoto’nun Uzak Doğu ve İslam düşüncesine yaptığı yolculuğu keşfedin, kültürel etkileşimler ve felsefi keşifler üzerine kapsamlı bir anlatım.
Naoki Yamamoto’nun Hikayesi ve Akademik Yolculuğu
Yaklaşık on iki yıl önce, tasavvuf ve İslam düşüncesine derin ilgi duymak amacıyla Türkiye’ye gelen Naoki Yamamoto, akademik kariyerinde hızla ilerlemiş ve şu anda İbn Haldun Üniversitesi’nde araştırma ve öğretim faaliyetlerini sürdürmektedir. Çocukluk yıllarından itibaren farklı inançlar, değerler ve kültürlerle iç içe büyüyen Yamamoto, Uzak Doğu kültürleri kadar İslam medeniyetine de büyük ilgi duymuştur. Bu deneyimler, onun farklı medeniyetler arasındaki ortak noktaları keşfetmesine ve derinlemesine çalışmalara yönelmesini sağlamıştır.
Uzak Doğu ve İslam Kültürlerinin Kesişimi
Yamamoto, Uzak Doğu kültürleriyle İslam kültürleri arasındaki benzerlikleri keşfederken, özellikle uygulama ve pratiklerin önemine dikkat çekiyor. Japonya’da en etkili unsurun uygulama olduğunu belirten Yamamoto, İslam kültüründe de sünnetin ve pratiklerin büyük bir öneme sahip olduğunu vurguluyor. Ona göre, Osmanlı tasavvufu, Japon kültürüne çok benzeyen, uygulamalara dayalı bir medeniyettir. Bu bağlamda, özellikle tasavvufun pratik boyutlarının, Batı’nın görmek istediği kadar soyut değil, günlük hayatta devam eden somut uygulamalar olduğunu anlatıyor.
İzutsu ve Orta Doğu Medeniyetleriyle Ortak Noktalar
Naoki Yamamoto’nun araştırmaları ve ilham aldığı isimlerden biri olan Toshihiko İzutsu, İslam düşüncesini ve Doğu felsefelerini bütünleştirmeye çalışan önemli bir akademisyendir. İzutsu’nun İslam’dan Taoizm, Budizm ve Vendantizm’e kadar bütün üst din ve felsefeleri birleştirmeye çalışması, Yamamoto’nun da yolunu açık tutan temel bir ilham kaynağıdır. Yamamoto, bu çalışmaların üzerine kendi metodunu geliştirmiş ve Müslümanlara, Batı’nın metodundan uzak, Türklerin kendi kültürel yöntemleriyle İslam’ı tanıtmak istediğini söylüyor.
İslam’ın Uygulama ve Pratik Boyutunun Önemi
Yamamoto’ya göre, İslam’da en temel unsur uygulamadır. Bu nedenle, ilahiyat fakültelerinde genellikle sadece okuma ve konuşma üzerinde durulurken, uygulama ve deneyimlerin önemi göz ardı ediliyor. O, bu noktada Osmanlı tasavvufundan örnekler veriyor; örneğin, Birgivi’nin Tarikat-ı Muhammedîye kitabında peygamberin sünnetine büyük vurgu yapılıyor. Ona göre, Müslümanların günlük yaşamda uygulamaları ve pratikleri, kültürel köklere dayanmalı ve bu uygulamalar aracılığıyla gelenekler yaşatılmalıdır. Yunus Emre ve Haiku gibi günlük hayata yakın ifadeler, uygulama ve pratiklerin ne kadar etkili olduğunu gösteriyor.
Japonya’da Din ve Günlük Pratikler
Japonya’da dinlerin günlük hayata yansıması, uygulamalar ve gelenekler üzerinden şekilleniyor. Çay seremonisi, Karuta oyunu ve Şinto pratikleri, halkın yaşamında derin köklere sahip. Uygulamaların, güçlü bir inanç sistemi olmadan da devam edebildiğini anlatan Yamamoto, Japonların geleneksel pratiklere bağlılıklarını ve bu uygulamaların kültürel birer miras olduğunu belirtiyor. Özellikle Çin ve Zen Budizm etkisiyle şekillenen çay seremonisi, Yin-Yang teorisi ve Çin felsefesiyle iç içe geçmiş durumda. Yamamoto, bu pratikleri Müslümanlıkla harmanlayarak, uygulamaların ortak noktalarını ve kültürel bağlarını vurguluyor.
Japonya’da Müslümanlık ve Tarihsel Bağlar
Japonya’da Abdürreşid İbrahim’in rolü ve etkisi hakkında da bilgiler veriliyor. Maalesef, Japonya’da onun pek bilinmediğini belirten Yamamoto, onun aracılığıyla İslam’ı kabul edenlerin olduğunu ve bu durumun hükümet tarafından da istismar edildiğini söylüyor. Günümüzde ise, gerçek Müslümanların sayısının arttığını ve İslam’ın daha derin bir tarihsel süreç içinde Japonya’da varlığını sürdürdüğünü ifade ediyor.
Doğu Asya’da İslam ve Tarihsel Gelişim
Yamamoto, Doğu Asya’daki İslam tarihinin genel hatlarını anlatırken, bölgenin geleneksel yapısına uygun şekilde, metafizikten çok pratik ve toplumsal boyutların ön planda olduğunu belirtiyor. Çin’de sahabelerin Çin’e kadar ulaşması ve İslam’ın burada köklü bir gelenek haline gelmesi, onun en etkileyici örneklerinden biridir. Çinli alimler, özellikle Lui Zhi gibi figürler, İslam’ı ve Konfüçyanizm’i birleştiren çalışmalar yapmış ve bu bağlamda bölgeye özgü bir dini ve felsefi sentez ortaya koymuşlardır.
Japonya’da Geleneksel ve Modern Dini Pratikler
Japonya’da klasik Çin harfleri ve edebi gelenekler halen yaşatılmakta, eski metinler ve şiirler, özellikle çocuklara ve gençlere öğretilebilmektedir. Yamamoto, geleneksel uygulamaların ve kültürel mirasın, yeni nesillere aktarılmasının önemli olduğunu vurguluyor. Ayrıca, Osmanlı ve Türk kültüründeki uygulama ve geleneklerin de, günümüzde kaybolmaması için çeşitli projeler geliştirmeyi planladığını belirtiyor.
Günümüzde Japonya’da Maneviyat Arayışları ve Modern Eğilimler
Japonya’da 90’lardan sonra ‘Din’ kavramının yerini ‘Manevi Dünya’ kavramı almıştır. Bu değişimin sebepleri arasında, radikal dini grupların terör eylemleri ve post-modernizm etkisi yer alıyor. Nihilist eğilimler, geleneksel değerlerin sorgulanması ve dini kurumların güvenilmezliği, bu dönüşümün temel nedenleridir. Yamamoto, Japonların aslında uygulama ve geleneklere bağlı olduklarını, ancak modern toplumlarda bu pratiklerin ve inançların farklı şekillerde kendini gösterdiğini söylüyor.
Uzak Doğu’daki Yeni Dini ve Manevi Akımlar
Yoga, meditasyon ve New Age akımları, Japon toplumunda giderek yaygınlaşıyor. Yamamoto, bu uygulamaların çoğunun, kökenlerinin Uzak Doğu’nun geleneksel inançlarına dayandığını ve aslında birer pratiktir. Ona göre, bu uygulamalar, dini ve manevi değerlerin, ilahi yasa ve felsefi öğretilerden koparılmış şeklidir ve modern toplumların ihtiyaçlarına göre şekillenmiştir. Ayrıca, Kung Fu’nun manevi eğitim ve sanat olarak gelişimini ve Nakşibendi tarikatlarının Çin’deki etkisini anlatıyor.
Türkiye ve Uzak Doğu’nun Geleneksel Kültürel Mirası
Türkiye’de ise, geleneksel kültürel mirasın ve uygulamaların kaybolmaya yüz tuttuğunu belirten Yamamoto, Japonya’da ise böyle bir ayrımın olmadığını söylüyor. Japonların, geleneklerine sahip çıkıp, modernleşmeye rağmen köklü uygulamaları yaşattıklarını anlatıyor. Ayrıca, Kore’nin kültürel projelerinde, geleneksel değerleri ve tarihi korumaya yönelik çalışmaların olduğunu belirtiyor.
Din ve Maneviyatın Modern Yansımaları
Japonya’da 90’lardan sonra ‘Din’ kelimesinin yerine ‘Manevi Dünya’ kavramının alınması, toplumun dini algısındaki dönüşümün göstergesidir. Bu değişimin sebepleri arasında, radikal dini grupların terör eylemleri ve nihilist akımların etkisi yer alıyor. Ancak, Yamamoto’ya göre, Japonlar aslında uygulama ve pratiklere bağlıdırlar ve geleneksel ruhu yaşatmak istiyorlar. Uzak Doğu’daki inançlar, yoğun pratik ve günlük hayata entegre olmuş uygulamalarla devam ediyor ve bu uygulamalar, bölgeye özgü bir dini yaşam biçimi oluşturuyor.