İbn Haldun Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Enis Doko ile Güncel Anlam Krizi ve Küreselleşmenin Etkileri Üzerine Röportaj
İbn Haldun Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Enis Doko ile güncel anlam krizi ve küreselleşmenin etkileri üzerine detaylı röportajı keşfedin.
Giriş: Günümüzün Anlam Krizi ve Küreselleşmenin Rolü
İbn Haldun Üniversitesi Felsefe Bölümü öğretim üyesi olan Doç. Dr. Enis Doko, küreselleşme olgusunun ve hazcılığa dayalı yaşam tarzlarının yaygınlaşmasının, toplumlarda derin bir anlam krizine yol açtığını vurguladı. Günümüzde teknoloji ve tıp alanındaki gelişmelere rağmen, psikolojik sorunların artış sebeplerinin, insanların yaşadıkları hayata anlam katamama sorunu olduğunu belirtti.
Doç. Doko, geçmişte insanların hayatlarına yön veren temel hedeflerin dinden veya felsefeden kaynaklandığını, bu hedeflerin ‘daha adil olmalıyım, erdemli olmalıyım’ gibi yüksek idealler olduğunu hatırlattı. Ancak günümüzde bu hedeflerin değiştiğine dikkat çekti: “Daha çok para kazanmak, daha fazla seyahat etmek, daha çok yemek yemek” gibi maddi ve hedonistik arzular ön plana çıkmakta. Ona göre, hedonizm anlam vermez ve insanlara mutluluk, huzur ve tatmin sağlamaktan uzaktır.
Hedonizmin İnsan Psikolojisi Üzerindeki Etkileri
Enis Doko, bilimsel araştırmaların da gösterdiği üzere, hedonizmin bağımlılığa ve yüzeyselliğe yol açtığını vurguladı. Bu yaşam tarzını benimseyenlerin, hep daha fazlasını istemeleri nedeniyle depresyon, anksiyete gibi psikolojik sorunların arttığını belirtti. Ayrıca, gerçek anlam ve maneviyatın ancak güçlü bir inanç sistemiyle mümkün olabileceğine işaret etti.
Modern çağda, insanların maneviyatı tatmin etmek için dini terk edip, astroloji, kuantum fiziği, yeni çağ hareketleri veya kişisel gelişim gibi alanlara yöneldiklerini ifade etti. Ancak, bu yaklaşımların da, gerçek anlam ve huzur sağlamadığını belirtti.
İslam ve Küreselleşme: Bir Uyum Süreci
Enis Doko, özellikle “İslam aleminin küreselleşmeye yeterince hazır olmadığını” ve bu açıdan sorunlar yaşandığını dile getirdi. Ateizm ve deizmin gençler arasında önceki nesillere göre daha yaygın hale geldiğini, ancak bu durumun mutlaka inançsızlık anlamına gelmediğini, çoğu gençte alternatif inanç ve düşüncelerin yer aldığını açıkladı. Bu eğilimin Türkiye’ye özgü olmadığını ve tüm İslam ülkelerinde benzer bir trendin görüldüğünü söyledi.
Doç. Doko, inançla ilgili kararların çoğunlukla rasyonel temellere dayanmadığını, artan hedonizmle bağlantılı olduğunu belirtti. Ona göre, “Hayatın amacı haz almak, anı yaşamak” şeklinde şekillenen yaşam tarzı, popüler kültür ve medya tarafından sürekli teşvik edilmekte. Sosyal medya ve televizyonların, gençlere bu hedonist yaşam biçimini örnek gösterdiğine vurgu yaptı. Bu durumun, maneviyatı zayıflattığını ve insanların kimlik ve inanç bağlarının sadece kimlik düzeyinde kaldığını söyledi.
Hedonizm ve Ahlaki Değerler
Enis Doko, hedonizmin, insanı günaha, dünyeviliğe ve yüzeyselliğe sürüklediğini belirtti. Bu yaşam tarzını benimseyenlerin, inançlı olsalar bile, dinin hayatın sadece küçük bir parçası haline geldiğini ifade etti. Böylece, hem dünyayı doyasıya yaşama arzusu hem de cennete gitme beklentisinin bir arada olduğunu vurguladı.
Hedonizmin yükselişinde yalnızca küreselleşmenin değil, aynı zamanda modern iletişim araçlarının ve kültürel dönüşümlerin de önemli rol oynadığını dile getirdi. Eskiden bir köyde doğan kişinin dini otoritesinin köy imamı olduğunu, günümüzde ise gençlerin internette farklı dini yorumlar, mezhepler ve hatta ateist ve agnostik fikirlerle karşılaştıklarını belirtti. Bu dönüşümün, sadece Türkiye’de değil, tüm İslam dünyasında yaşandığını ve küreselleşmenin bu değişimde belirleyici olduğunu vurguladı.
Tanrı’nın Varlığı ve Ahlakın Temeli
Enis Doko, tüketim kültürünün ve internetin insanları inançsızlığa, hazcılığa ittiğini söyledi. Sosyal medyada sürekli kendini gösterme, yapay profil oluşturma gibi davranışların maneviyat ve ahlak üzerinde olumsuz etkiler yarattığını belirtti. Ayrıca, “Nesnel ahlak ile inanç arasında güçlü bir bağ olduğunu” ve Tanrı’nın varlığının, ahlakın en iyi açıklaması olduğunu savundu.
İnanç ve ahlak ilişkisi üzerine görüşlerini paylaşırken, şu önemli noktaları vurguladı:
- “Ahlak, gözlemsel olmayan ve deneyle kanıtlanamayan nesnel bir gerçekliktir.”
- “Sadece bilinçli, iradeli varlıklara ait olan ahlaki yükümlülükler vardır.”
- “Bu yükümlülükler, güçlü ve evrensel emirler içerir; vazgeçilmesi mümkün olmayan prensiplerdir.”
Onun görüşüne göre, “Evrensel ve bağlayıcı ahlaki gerçekliklerin en iyi açıklaması, Tanrı’nın varlığıdır.” Bu nedenle, ateizmin nesnel ahlaka ulaşmayı engellediği ve ahlaki yükümlülüklerin kaynağı olarak Tanrı’nın varlığının temel olduğu görüşünü savundu. Son olarak, bu inançların, toplumların temel ahlaki yapısını ve bireylerin yaşam biçimlerini şekillendiren en önemli unsur olduğunu belirtti.