Adrenalin tutkunlarının adresi: Adaca Kanyonu
Saat 8.30 civarı servisimiz bizi Mecidiyeköy’den alıyor. Oldukça güzel bir hava var dışarıda. Öyle güzel bir yolculuk yapıyoruz ki, çalan müziklerimiz ve oynayan arkadaşlarımızla çok eğleniyoruz. Bu sefer yemek sorumlusu beni yapmış Meral Hocam. “Hocam akşam açız açız. Ben bari kebap falan yaptırayım yedekte dursun.” diyorum. Güle oynaya gidiyoruz yani. Hayatımda hiç 35 kişiye yemek yapmadım. Yemeği bana bırakmak demek, sabaha kadar yiyeceğimiz anlamına geliyor. Ateşin hakkını vermeliyiz.

class=’cf’>
Son zamanlarda hiç bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum. Sabah yedi uyanma saatimiz. Şener Şen’in “inek obası, uyannn!” sesiyle uyanıyoruz. Tüm arkadaşlar müthiş bir mizah duygusuna sahip… Saat dokuzda her şeyimiz hazır, giyinmiş olarak Adaca Kanyonu yolunda olmalıyız. Vakit gelince servis bizi belli bir yere kadar götürüyor. Kanyona yaklaşma mesafemiz 1 km. Adaca Kanyonu İnhisar ilçesinden Çalkara köyüne çıkan yol üzerinde solda… Bizim gittiğimiz yerler kimsenin bilmediği, el değmemiş, bakir yerler. Burayı KAD Derneği hocaları keşfetmiş. Bu tür kanyonların, burada yaşayan halk tarafından bilindiği ama oraya giren ilk keşif ekibi kimse, onların kayıt altına aldığından bahsediyorlar. Halk arasında oraya ne isim veriliyorsa onlarında aynı ismi koyduklarını öğreniyorum. Adaca Kanyonu için öyle bir yola dökülüyoruz ki. Dağlar tepeler aşıyoruz. Hava bunun için çok sıcak… Dalış elbisem yarı belime kadar inik olsa bile ayağımda 3mm scuba çorabı, üstünde bot var.

Adaca Kanyonu’na ulaşamadan orada buharlaşıp yok olacak gibiyiz. Nasıl bir susamak, nasıl bir yorgunluk… Kırk yıl düşünsem bir dalış elbisesiyle dağlarda yürüyeceğimi düşünemezdim. Adaca Kanyonu’na inen çarşak kaplı son inişte bir ipe tutunarak iniyoruz. Oldukça zor olduğunu söyleyebilirim. En sonunda dere tepe düz gidip kanyonun girişine geliyoruz. Bu sporun özeti beklemek… En son gruptayız bu sefer. Kanyona bir şelaleden inerek başlıyoruz. İndiğimiz yerde baya derin bir gölcet oluşmuş. En sonunda suyu bulduk. Çok mutluyuz. Sulara gire çıka çoğu yerde şelalelerden inerek ilerliyoruz. Bastığımız yerde yürümek kolay değil. Çakur çukur bir kanyon içindeyiz. Genişçe bir alanda mola veriyoruz. Fındık hurma ve incirden oluşan atıştırmalıklarımız ortak alındı. Öndeki gruplar hareket ederken biz kahve içmeye karar verdik. Normalde kahve sevmeyen ben bayıldım bu kahve faslına. Mola süresinden kısa bir süre sonra önden giden grubun bir yerde beklediğini gördük. Onlar gitmeli ki biz geçebilelim… Bir saate yakın beklerken hafif bir uyku bile çekiyoruz. Diğer gruplar geçip gidince gördüğümüz yer neden bu kadar beklendiğinin cevabını veriyor.

Ortada sıkışmış bir taşın altından, bir şelalenin içinden sular beynimize vururken inmemiz gerekiyordu. Uyuklarken ve mola sonrası beden soğumuş patatese dönmüşken aradığımız adrenalini bulmak gerçekten güzel bir şeydi. İpe girip aşağı inerken o taşın arasına sığmaya çalıştım ve buz gibi sular kafama son hızla vurmaya başladığında, küçük nefes boşluğumda son ses çığlıklarım etrafa yayıldı. Eğleniyordum… Kanyonun sonuna doğru son aksiyon bizi çok mutlu ediyor. Bir yer var ki birkaç metreden kaydırak gibi kaymak gerekiyor. Yapamayan tek kişi benim. Herkes atladı ama ben ipe girmeyi tercih ettim çünkü yükseklik korkum bana engel oldu. 600 metre uzunlukta kısa bir kanyon diye çoğu kişi beğenip gelmedi ama biz bittik. Biraz daha devam etse yürüyecek dermanımız kalmazdı. Üstümdeki can yeleği, ıslak elbiseler, dizimdeki dizlikler robot gibiydim. Hareketlerim o kadar kısıtlı ki. Biz yorgun savaşçılar yeni bir zafer kazanmış edalarıyla çıktık kanyondan. Yine başardık yani!