At Biniciliği ve Çocuk Gelişimi Üzerine Ercan Sipahi ile Röportaj
Ercan Sipahi ile gerçekleştirdiğimiz bu röportajda, at biniciliğinin çocuk gelişimine olan olumlu etkilerini keşfedin. At biniciliği, fiziksel, duygusal ve sosyal becerilerin gelişimine nasıl katkı sağlıyor? Detaylar için okuyun!
Binici ve Eğitmen Ercan Sipahi ile Röportaj
Kaç yaşından itibaren at binmeye başlanmalı?
(AT SEVGİSİNİ BEBEKKEN BAŞLAR) Çocuklarını atlarla tanıştırmak isteyen ebeveynlerden sıkça duyduğumuz sorulardan biri de bu. Ancak ben, bu bakış açısında bir hata olduğunu ve değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Aileler, çocuklarının ata binmeleri için belli bir fiziksel olgunluğa ulaşmalarını beklemek gerektiğini ve eğitimin doğrudan teknik eğitimle başlaması gerektiğini savunuyorlar. Oysa binicilik eğitimi, doğrudan at üzerinde başlamamalıdır. Bebek bile olsa, bir çocuğun çiftliğin kapısından girdiği an eğitim aslında başlamaktadır. Bu şekilde çocuk, tüm duyularıyla atların bulunduğu bir ortamı deneyimleme fırsatı bulur. Çiftlik korkusu aşılmakta, atları padokta ve manejde koşarken ya da ahırlarda dinlenirken gözlemleme imkanı elde eder. Ayrıca, dokunarak onlarla temas kurar. Şüphesiz, bebeklik döneminden itibaren atlarla tanışan bir çocuk ile ilk kez 7-8 yaşlarında tanışan bir çocuk arasında büyük bir fark olacaktır. Bebeklikten itibaren atlarla tanışan çocuğun bilinçaltında atlara karşı bir yatkınlık oluşurken, ilk kez 7-8 yaşında tanışan bir çocuğun korkularını aşmak için zaman harcanması gerekecektir.
Atların Çocuk Gelişimine Katkısı
Atların çocuk gelişimine etkisinden bahsedilirken genellikle “hükmetmek” kelimesi çokça kullanılır. Ancak ben bu yönünden ziyade; işbirliği ve takım çalışmasından bahsetmek istiyorum. Günümüzde bireyselleşmenin arttığı bu çağda, çocuklara farklı bir canlı ile iletişim kurmayı ve birlikte çalışma kültürünü öğretmek oldukça önemli. Hükmetmek ya da liderlik kavramları yerine, empati kurmak ve iş birliği yapmak gibi kavramların hayatımızda daha fazla yer alması gerektiğini düşünüyorum. Çağımızın liderlik anlayışının geçmişten çok farklı olduğunu ve biniciliğin, bu yeni liderlik anlayışına uygun çocuklar yetiştirebilmek için önemli bir araç olduğunu düşünüyorum.
Atın Bir Günü Nasıl Geçiyor?
Hayvanları anlamaya çalışırken, insan dünyası ile düşünmememiz gerektiğini vurgulamak isterim. Atların ihtiyaçları insanlar kadar karmaşık değildir ve mutlu olmaları daha kolaydır. Bir atın rutin bir günü şu şekilde geçer: Gün doğumu ile birlikte kahvaltı diyebileceğimiz ilk öğünlerini alırlar. Hava şartları uygunsa, padoka (çayıra) salınırlar. İyi anlaşan atları padoka birlikte salmak, fazla enerjilerini atma ve hareket etme imkanının yanı sıra güzel bir oyun ve sosyalleşme fırsatı da sunar. Ahırlarına geri alınan atların tımarları yapılır ve ara öğünler olarak ot verilir. Her atın padokta serbest zamanının dışında, bir de planlı çalışma zamanı vardır; bu, atın ideal kondisyonda ve sağlıklı kalabilmesi için günlük minimum 20 dakika çalışması gerektiği anlamına gelir. Gün batımıyla birlikte atlar için en huzurlu yer ahırlarıdır. Gün batımında ahırlarına çekilen atlara akşam yemeği diyebileceğimiz öğünlerini verdiğimizde, gece otlarını da sunduğumuzda oldukça keyifli vakit geçirebileceklerdir.
Atlar ile Nasıl İletişim Kurulmalı?
At ve insan iletişimi aslında geçmişten gelen bir bağdır; çünkü doğası gereği at av, insan avcıdır. At iletişiminde öne çıkan kavramlar, bence güven, sevgi, saygı, sabır ve samimiyettir. Atlar, sizin doğanızı ve hislerinizi algılayabilirler. Eğer sizde bir ürkeklik ve güvensizlik varsa, at da bunun nedenini anlayamadığı için ürkek ve güvensiz hale gelecektir. İletişimi öğrenmek, at ile uzun zaman geçirip tecrübe kazanarak geliştirilmesi gereken bir yetenektir. Yeni atçılara öncelikle sakin, dingin ve kendine güvenen bir ruh haliyle ve yavaş beden hareketleriyle ata yaklaşmalarını öneriyorum.
Atiye Atlı Yaşam Ne Sunuyor?
Atçılığa bakış açımız ve misyonumuz, atın hayatımıza katabileceklerinin yalnızca at binmekle sınırlı olmadığını vurgulamak üzerine kuruludur. Kulüp idarecisi olarak, sıkça duyduğum bir soru vardır: “At binmekten korkuyoruz ama atları çok seviyoruz, kulübünüze gelebilir miyiz?” Cevabımız kesinlikle evet. At binmek, tımar yapmak, ata dokunmak ya da kahvenizi içerken çayırda özgürce koşan bir atı seyretmek; bunların hepsi atçılığın bir parçasıdır. Atın bireysel ve toplumsal hayatımızda daha fazla yer edinmesi dileğiyle, biz sadece bir binicilik kulübü değil, bir atlı yaşam kulübüyüz diyoruz.