Tvizyondaki Önyargılar: Güler’den Kültürel Temsiller ve Reyting Oyunu Üzerine Çarpıcı Analiz
Güler’in kültürel temsilleri ve reyting oyununu çarpıcı bir analizle masaya yatıran, televizyon dünyasındaki önyargıları sorgulayan kapsamlı inceleme.
Yönetmen ve film eleştirmeni Abdülhamit Güler, eğlence endüstrisinde rekabetin getirdiği kaygılarla üretilen dizi ve filmlerde, belirli toplulukların yaşam biçimlerinin ve inançlarının aşırı biçimde yansıtılabileceğini belirtti. Güler, AA muhabirine son dönemde senaryolarda inanç ve yaşam biçimlerinin tek tipleştirilmesi eğiliminin yükseldiğini ve bunun toplumda ayrışmayı derinleştirdiğini söyledi.
Güler, yapımcı ve senaristlerin artık daha çok ticari kaygıyla hareket ettiğini, bu yüzden sosyal medyada büyük tartışmalarla desteklenen yapımların popülerleştiğini ifade etti. “Dizinin temel çatışması değil, izleyiciyi adeta bir tartışmanın içine çekmek için kurulan bir bomba etkisi yaratmak” gibi motivasyonların olduğuna vurgu yaptı. Bu durumun, izleyici üzerinde belirgin bir baskı kurduğunu belirtti.
Toplulukları aşağılayan ya da abartan yapımların, özellikle mütedeyyin kesimi merkeze alarak onların toplum içindeki fay hatlarında konumlandırıldığı sahneler üzerinden, izleyicinin önyargılarını pekiştirdiğini kaydetti. Güler, bu tür tasvirlerin bilinçli olarak reyting amacıyla üretildiğini dile getirdi.
“Son dönemde çok sayıda dizi, mütedeyyin kesimi ele alması veya üzerinden eleştiri mesajı vermesi yönünde bir eğilim taşıyor. İlk bölüm veya fragmanı büyük tartışmalara yol açan diziler, genelde yüksek reyting kazanıyor. Ortak nokta ise, toplumun hassas noktalarına dokunan ve sinir uçlarını tetikleyen içerikler olması.”
Güler, bu tartışmaların da çoğu zaman ekonomik kazanç amacıyla üretildiğini ve senaryolarda bilinçli olarak absürt unsurların artırıldığını söyledi. Böylece, toplumda ayrımcılığın beslenebildiğini düşündüğünü belirtti. Hikaye kurulumunda, daha önce görmezden gelinen mütedeyyin kesimi kurmaca içinde konumlandırıp, onları kırılma noktalarında gösterme yöntemiyle yeni bir gerçeklik inşa ediliyor ifadesine yer verdi.
Kurgu olsa da bazı karakterlerin hedef gösterildiğini ve izleyicinin bu yönlendirme ile yönlendirilerek bölgesel ya da kültürel grupların tek tipleştirilmesi riskinin ortaya çıktığını belirtti. Güler, şu açıklamayı ekledi: “İzleyen için Karadenizliler hep aynı, Doğulular hep aynı, Güneydoğulular hep böyle… Bu tür genellemeler bir yanda stereotipleri güçlendirirken, diğer yanda toplumsal hafızada olumsuz bir kartopu etkisi yaratıyor.”
Hollywood’a uzanan bir benzerlikten söz eden Güler, bu temsillerin yalnız Türkiye’yle sınırlı olmadığını, Yeşilçam döneminden beri küresel sinemada da benzer kalıpların sürdüğünü hatırlattı. Yeşilçam’da dindar, Doğulu, Laz ya da Anadolulu karakterlerin sık sık olumsuz şekilde kodlandığını ve bu karakterlerin çoğu zaman güldürü öğesi olarak kullanıldığını söyledi. Bu, toplum hafızasında negatif bir imge olarak kaldı.
Hollywood’un İstanbul veya Anadolu’da çektiği yapımlarda da oryantalist temsillerin görüldüğünü belirten Güler, Kapalıçarşı’nın sisli ve kasvetli bir tabloyla betimlenebildiğini ve bu tür tasvirlerin seyirci üzerinde kalıcı etkiler bıraktığını ifade etti. Rambo serisinden de örnekler vererek, Afganistan’daki Mücahit görüntüsünün 2001 sonrası filmlerde “terörist” imgesine dönüştüğüne dikkat çekti. “Ortadoğu ve Afrika’yı da bu kaba ayrımlar üzerinden kuruyorlar” dedi.
Güler, konuşmasını şu sözlerle bitirdi: Bu tartışmalar, yalnızca sanatsal bir ifade meselesi değil; aynı zamanda toplumsal bellek ve kimliklerin biçimlenişi üzerinde etkili olan geniş bir süreçtir. Kaynak: AA / Enes Taha Ersen – Kültür Sanat