Türkiye’nin en huzurlu köyü! Reyting rekorları kıran dizi de burada çekilmişti…

Küçük bir balıkçı köyüne yolunuzun düşmesini istemez misiniz? Mütevazı balıkçı lokantalarında, masmavi denizi seyre dalarak, denizin kokusunu içinize çekip gerçek deniz balıklarının eşsiz lezzetini tatmak; köy sokaklarında hâlâ ayakta kalmayı başarmış kendine özgü taş mimarisiyle şirin evlerin arasında fotoğraf karelerine konu olmak… Burası Ildırı köyü… Yolu Alaçatı’ya ya da Çeşme’ye düşen herkesin mutlaka rotasını çevirmesi gereken sakin bir köy… İşte size Ildırı köyü gezi rehberi…

Fotoğraflar: Erdoğan Gümüş / Hürriyet Seyahat Gezgini, Çeşme Belediyesi, Alamy

Mevsim olarak deniz, kum ve güneş üçlüsünün sona erdiği, kültür turizminin ağırlık kazandığı bir döneme girerken ben de rotamı Alaçatı’ya çevirdim.

Son yılların turistik cazibe merkezi Alaçatı’da iki günlük harika bir gezinin ardından, bir dizi filmin meşhur ettiği (Fatmagül’ün Suçu Ne?) ve doğal güzelliğiyle dizinin yayında olduğu dönemde izleyicisini büyüleyen Ildırı köyüne uğramadan dönmek olmazdı elbette.

İzmir’in en güzel ilçelerinden biri olan Karaburun’a giden, manzarasıyla doyumsuz, kıvrımlı bir yoldan, yaklaşık yarım saatlik bir yolculuğun ardından köy sokaklarında buluyorum kendimi.

Ildırı sadece doğal güzelliğiyle değil bağrında barındırdığı tarihi değeriyle de dikkat çekiyor.

“Nasıl?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim.

Karaburun Yarımadası’nın en büyük antik kenti Erythari, köyün kuzey yamacında bulunuyor. Çeşme’nin 20 km kuzeydoğusunda bulunan Ildırı köyünün antik dönemde adı ‘Erythrai’ idi.

Kent toprağının kırmızı renginden dolayı Erythrai’nin ‘Kızıl kent’ anlamında kullanıldığı sanılmakta…

Antik çağda 12 İyon Devleti’nin en önemlilerinden biri olan Erythrai, Antik Ege dünyasının en önemli yerleşimlerden birini oluşturuyor.

Antik kentin ilk kazı çalışmaları 1964-1982 yılları arasında Prof. Dr. Ekrem Akurgal başkanlığında gerçekleştirilmiş.

2007 yılından beri de Doç. Dr. Ayşe Gül Akalın Orbay tarafından yürütülüyor.

Denize hâkim bir konumda bulunan antik kentin en ilgi çeken kalıntılarını; Anadolu’nun en erken tiyatrolarından biri olan antik tiyatro, yapımında kullanılan polygonal (çok köşeli kütlesel taşlarla oluşturulan örgü) tekniği ile Arkaik Çağ mimarisinin önemli bir örneği olan Athena Tapınağı, Matrone Kilisesi ve Erythrai’de yaşamış, dönemin ünlü komutanı ya da önemli bir kişi adına yapılmış anıtsal mezar yani ‘Heroon’ oluşturuyor.

Erythari Antik Kenti, arkeoloji meraklıları için gezilmeye, görülmeye değer nitelikte.

Antik kenti dolaştıktan sonra yanı başında bulunan bir köylünün işlettiği çay bahçesinde çayımı yudumluyor ve sonrasında köy sokaklarına dalıveriyorum.

Denizi gören konumlarıyla taştan yapılmış evlerin güzelliği karşısında büyüleniyorum.

Köy dokusunun bozulmadığı ve canlılığını kaybetmeyen cıvıl cıvıl hareketli sokaklarda, hâlâ tazeliğini koruyan geçmişin izleri arasında dolaşıyor olmanın verdiği haz, beni çocukluğuma götürüyor.

Köy ikinci derece doğal sit alanı olarak tescil edilmiş. Köyde, Koruma Bölge Kurulu’ndan izin alınmadan onarım ve yenileme yapılması mümkün değil.

Bu nedenle köylüler evlerinde ek ve değişiklik yapamadıklarından şikayetçiler aslında. Ancak tarihi oldukça eskilere dayanan bu şirin balıkçı köyünün, son yıllarda turistik açıdan rağbet gören yerlerden biri olması da memnuniyetle karşılanıyor.

Ildırı, aynı zamanda İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin projelerinden olan Zeytin Yolu’nun en önemli duraklarından biri…

Parkur-2 olarak belirlenen Çeşme-Urla parkurunun Zeytinler-Birgi-Barbaros-Kadıovacık-Ildırı güzergâhının son durağını oluşturuyor.

Çeşme Belediyesi’nin bu yıl yedincisini düzenlediği ve gelenekselleştirdiği ‘Ildırı Kültür ve Sanat Festivali’ne de ev sahipliği yapıyor bu şirin belde.

Gelecekte kendisinden daha çok bahsettirecek festivalde, müzik, tiyatro, söyleşi, atölye çalışmalarının yanı sıra hiç bir teknolojik alet kullanılmadan evlerde üretilen yöresel ürün ve el işçiliğinin özgün örneklerinin sergilendiği stantlar oldukça ilgi görüyor.

Köy sokaklarında dolaşırken çok güzel şirin bir evin bahçesinde güneşlenen köylülere rastlayınca ayak üstü kısa bir sohbete koyuluyorum.

Önerebilecekleri bir balık lokantası olup olmadığını soruyorum. Köy balıkçılarının kurduğu kooperatiften balık alarak, herhangi bir lokantada pişirtebileceğimizi de öğrenince köy meydanına gidiyoruz. Kooperatif sorumlusu buzdolabındaki balıkları gösteriyor.

Tam da sezonu size barbunu öneririm deyince, balığımızı alıp vakit kaybetmemek adına hemen yanı başında bulunan en yakın lokantaya gidiyoruz. Yarım saat sonra pişirilmiş balıklar masamıza getiriliyor. Diyebilirim ki, bugüne kadar yediğim en güzel barbunu Ildırı köyünde yeme şansını yaşıyor, damağımda enfes bir tatla bu mütevazı köy lokantasından ayrılıyorum.

Ildırı enginarıyla da ünlü olduğundan, henüz mevsimi değilse de konservesini bulabileceğimiz köy pazarının kurulduğu yere gidiyorum.

Yan yana sıralanmış tezgâhlarda birbirinden güzel ve özenle hazırlanmış yöresel ürünler alıcılarını bekliyor. Kozalak, zeytin, reyhan, ceviz, acı biber, ıhlamur, limon çiçeği, böğürtlen, dağ kekiği, karadut, domates gibi aklınıza gelebilecek neredeyse her şeyin reçeli sadece damaklarımıza hitap etmekle kalmıyor süslenmiş ambalajları ile de göz dolduruyor.

Alışveriş yaptığımız tezgâhlardaki sohbetler arasında akşamı bekleyip gün batımını görmeden köyden ayrılmamamızı söyleseler de bu şirin köyden belki de sekizincisi yapılacak olan festivalde buluşmak ve bu kez de gün batımını seyretmek ümidiyle ayrılıyorum…