Trabzon Sera Gölü’nü Tehdit Eden Çevresel Sorunlar ve Çözüm Çalışmaları
Trabzon Sera Gölü’nü tehdit eden çevresel sorunlar ve çözüm çalışmaları hakkında bilgi alın. Göldeki ekosistemi koruma yolları burada.
Çevresel Sorunların Güncel Durumu
İklim krizinin derinleştiği ve çevre kirliliğinin hızla arttığı günümüzde, doğal güzelliklerimiz ve ekosistemlerimiz ciddi şekilde zarar görmeye devam ediyor. Bu olumsuz gelişmelerden biri de Trabzon’un Akçaabat ilçesinde bulunan ve bölgenin simgelerinden biri olan Sera Gölü’dür. Çevre kirliliği ve doğal dengenin bozulması nedeniyle göl, ekolojik açıdan büyük tehdit altına girmiştir.
Gölün Oluşumu ve Tarihçesi
Sera Gölü, 1950 yılında Derecik Vadisi’nde oluşan doğal bir su birikintisidir. Bu göl, vadinin yamacından kopan kayaçların ve toprakların yığılmasıyla meydana gelmiştir. Yıllar boyunca, göl alanı balçık, çamur ve çeşitli atıklar nedeniyle kirlilikle mücadele etmiş ve doğal yapısı bozulmuştur. Gölün ekolojik dengesini korumak amacıyla yapılan çalışmalar ve temizlik girişimleri, zaman zaman başarılı olmuştur.
Temizlik ve Islah Çalışmaları
2024 yılının Ekim ayında Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından gerçekleştirilen temizlik çalışmasıyla, göl tabanından yaklaşık 200 bin metreküp rüsûbat çıkarılmıştır. Bu kapsamda, kirliliğin ve alüvyonların göle ulaşmasını engellemek amacıyla yaklaşık 500 metre uzunluğunda çökeltim havuzları inşa edilmiştir. Bu tedbirler, gölün kısa vadeli sorunlarını hafifletmeyi amaçlamaktadır.
Mevsimsel Etkiler ve Güncel Durum
Ancak, 5 Haziran 2025 tarihinde Trabzon’da etkili olan yoğun yağışlar sonucu Sera Gölü tekrar balçık, odun parçaları ve çamurla dolmuştur. Göl, önceki hali gibi kahverengiye dönmüş ve bölgeye gelen turistler, manzaradaki kötüleşmeyi görünce büyük hayal kırıklığı yaşamıştır. Bu durum, gölün doğal yapısındaki dengesizlikleri ve çevresel sorunları tekrar gözler önüne sermektedir.
İki Temel Çevresel Sorun ve Uzman Görüşleri
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Turan Özdemir, gölde iki ana sorunun olduğunu belirterek, şu açıklamalarda bulunmuştur:
- Kirlilik Problemi: “Gölün girişinde alınacak önlemler sayesinde, özellikle yaz aylarında ortaya çıkan ve su yüzeyinde yoğun şekilde görülen alg patlamalarını engelleyebiliriz. Bu algler, suyun durgun olduğu göllerde besin kaynaklarının artmasıyla hızla çoğalır ve gölü kaplar. Kimyasal ve organik kirleticilerin göle girişinin engellenmesi, çözümün temelidir.”
- Halk Bilinçlendirme ve Altyapı Çalışmaları: “İnşaat ve ıslah çalışmaları elbette önemli, ancak halkın bilinçlendirilmesi ve su kaynaklarının korunması da en az onlar kadar hayati. Dere ıslahı ve dinlenme havuzlarının yapımı, yağışların yoğun olduğu dönemlerdeki sel ve taşkın risklerini azaltabilir. Ayrıca, bölgedeki yerleşim alanlarının sorumlu bir şekilde yönetilmesi ve toprak kayıplarının önlenmesi gerekir.”
Çözüm Önerileri ve Uzun Vadeli Planlar
Prof. Dr. Özdemir, gölün ekolojik dengesini yeniden sağlamak adına birkaç önemli öneride bulunmuştur:
- Kirleticilerin girişinin engellenmesi: Azot ve fosfor gibi maddelerin göle girişinin önüne geçilmeli. Bu maddelerin aşırı birikimi alg patlamalarına neden olur ve gölün doğal yapısını bozar.
- Alüvyon ve ağır metallerin giderilmesi: Gölün baş tarafındaki molozların ve kirli maddelerin temizlenmesi, gölün kendini yenilemesine katkı sağlar. Ancak, ağır metallerin gölde birikmesi, ciddi sağlık ve ekolojik riskler oluşturur ve çözümü uzun vadeli ve dikkatli planlanmış çalışmalar gerektirir.
- Gölün doğal yapısının korunması ve ıslah çalışmaları: Dere yataklarının ıslah edilmesi, aşırı yağışların yol açtığı taşkınların ve gölün aşırı dolmasının önüne geçebilir. Bu sayede, gölün bataklığa dönüşmesini engellemek mümkün olur.
Gelecek ve Ekonomik Potansiyel
Prof. Dr. Özdemir, gölün ekolojik ve turistik potansiyelinin korunması halinde, 5 yıl içinde doğal haline geri döneceğine inanmaktadır. Ancak, bunun sağlanabilmesi için, öncelikle fosfor ve azot girişlerinin engellenmesi ve halkın bilinçlendirilmesi gerekir. Aksi takdirde, yoğun yağışlar ve çevresel ihmal, gölün bataklığa dönüşmesine ve bölgedeki ekolojik dengenin tamamen bozulmasına sebep olabilir.
Göl, aynı zamanda bölge turizmi açısından büyük önem taşımakta olup, sürdürülebilir koruma ve bakım çalışmaları olmadan, bölgenin ekonomik ve doğal değerleri ciddi risk altındadır. Atalarımızdan kalan “Akan su yosun tutmaz” sözü, gölün doğal akışını ve temizliğini sağlamak adına önemli bir hatırlatma olmaktadır.