DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C
İstanbul
°C
°C
°C
°C
°C

Sallanan Diş Ergenliği ve Orta Dönem Çocukluk: Psikolojik Metamorfozların Derinlikleri

Sallanan diş ergenliği ve orta dönem çocuklukta psikolojik dönüşümler, gelişim süreçlerini ve ruh sağlığını anlamak için derinlemesine bir rehber.

24.07.2025
A+
A-

İlk küçük isyanlar ve çocukluk dönemlerinin gizemleri

Altı yaş civarında yaşadığım ilk küçük isyan, benim için unutulmaz bir deneyimdi. Yaşadığımız köyün etkinlik salonunda düzenlenen bir doğum günü partisine katıldım. Yanımda tanıdıklarımın sayısı azdı ve çevremdeki çocuklar arkadaşlarıyla çoktan kaynaşmıştı. Bu durum, bana kendimi dışlanmış ve biraz da çekingen hissettirmişti. Eve döndüğümde, moralim oldukça bozuktu. Annemin bana sorduğu soruları hatırlamıyorum ama verdiğim yanıtı net bir şekilde anımsıyorum:

“Tabii sen rahattın, tembel oldun, ben de o yüzden bu partiye gitmek zorunda kaldım!” Bu sözler, anne ve oğul arasındaki o anki duygusal karmaşanın küçük bir yansımasıydı. Aniden annem çok şaşırmış ve hüzünlenmişti. Oğlunun ruh halini anlamaya çalışıyordu, ama ben o anki duygularımı, hissettiklerimi kelimelerle anlatmakta zorlanıyordum. Bu olay, benim çocuklukta yaşadığım ilk büyük duygusal çatışmalardan biri oldu.

Ancak, Almanca konuşulan bir ülkede yaşasaydık, bu durum biraz daha farklı olabilirdi. Çünkü Wackelzahnpubertät kelimesi, “sallanan diş ergenliği” anlamına gelir. Bu kavram, altı yaşındaki çocukların iç dünyasında yaşanan büyük değişimleri ve iniş çıkışları tanımlıyor. Bu kelime, çocukların zamanla nasıl kötü ruh haline girip, ergenlik özellikleri göstermeye başladığını anlatmak için kullanılıyor. Alman dergisi Wunderkind ise, “saldırgan davranışlar, isyankarlık ve derin bir mutsuzluk, sallanan diş ergenliğinin tipik belirtileri” olarak tanımlamaktadır.

İlk küçük isyanlar ve çocukluk dönemlerinin gizemleri

Sallanan diş ergenliği: Hormonal değil, psikolojik dönüşüm

Normal ergenlik döneminden farklı olarak, sallanan diş ergenliğinin temel nedeni hormonal değişiklikler değil. Bu dönem, beynin ve duyguların daha olgun düşünce ve duygulara temel hazırladığı, büyük bir psikolojik dönüşüm dönemidir. Bu süreçte bebeklik ve ergenlik dönemleri hakkında oldukça fazla araştırma yapılmış olsa da, 6-12 yaş arası orta dönem çocukluk, bilimsel açıdan hâlâ yeterince anlaşılmış değildir. Bazı psikologlar, bu dönemi “unutulmuş yıllar” olarak adlandırıyorlar.

Antony ve diğer uzmanlar, “İlk yıllarda bebeklerin yürümeyi ve konuşmayı öğrenme sürecine yoğunlaşılırken, ergenlik dönemi ise isyan ve kimlik arayışlarıyla daha çok dikkat çekiyor. Ancak, orta dönem çocukluk, üzerinde yeterince araştırma yapılmayan ve bilinçli olarak göz ardı edilen bir dönemdir” diyorlar.

Yeni araştırmalar ve çocukların psikolojik dönüşümündeki derinlikler

Şimdi ise, bu durumu değiştiren yeni araştırmalar sayesinde, çocuklardaki psikolojik metamorfozun detayları ortaya çıkarılmaya başlanıyor. Sallanan diş ergenliği konsepti gibi, orta dönem çocukluğunun başlangıcında, büyüme sancıları ve duygusal iniş çıkışlar yaşanabiliyor. Ancak bu dönemlerde gerçekleşen nörolojik ve psikolojik değişikliklerin daha iyi anlaşılması, çocuklara sağlanan desteğin kalitesini artırıyor ve onların bu süreçleri daha sağlıklı atlatmasına yardımcı oluyor.

Duyguların düzenlenmesi ve duygusal gelişim

Orta çocukluk döneminde, çocuklar duygularını yönetme konusunda önemli bir aşamayı geride bırakmış olurlar. Bebeklikte, açlık, yorgunluk veya rahatsızlık gibi fiziksel ıstıraplara karşı tamamen yetişkinlere bağımlı olan çocuklar, zamanla sevgi, korku ve öfke gibi duyguları da keşfederler. Ancak bu duyguları kontrol etme ve düzenleme becerisi, henüz tam anlamıyla gelişmemiştir ve bu da zaman zaman öfke nöbetleri ve duygusal patlamalara neden olabilir.

Çocukların dil gelişimi, bu duygusal girdapta önemli bir rol oynar. Dil sayesinde ihtiyaçlarını daha iyi ifade etmeye başlayan çocuklar, öfke ve hayal kırıklıklarını daha uygun şekilde dile getirirler. Bu da, yetişkinlerin çocukların duygularını anlamasını ve uygun tepkiler vermesini sağlar. Antony ve diğer araştırmacılara göre, çocuklar yaklaşık beş veya altı yaşına ulaştıklarında, duygusal farkındalıkları artar ve yeni sorunlar ortaya çıkar. Artık, yetişkinlerin davranışlarına bağımlı kalmak yerine, daha bağımsız kararlar verme ve duygularını daha iyi yönetme yolunda adımlar atarlar.

Bağımsızlık ve kimlik gelişimi

Bu dönemde, çocuklar kendi benliklerini daha güçlü bir şekilde tanımlar ve diğerlerinin karşısında kendilerini ifade etmeye başlarlar. Bu ise, duyguları yönetmekte yeni zorluklar ve sallanan diş ergenliği halleriyle karşılaşmalarına neden olabilir. Çocuklar, bu süreçte zaman zaman mutsuz, ilgiye daha çok ihtiyaç duyan veya öfke patlamaları yaşayan bireyler haline gelebilirler. Ancak, en önemli avantajlarından biri, beynin bu yeni talepleri hızla karşılayabilme kapasitesidir.

Kelime hazneleri genişleyerek, duyguları tanımlama ve anlamlandırma becerileri artar. Örneğin, dokuz yaşındaki çocuklar, Disney’in Küçük Deniz Kızı filmindeki karmaşık duyguları anlayabilir ve bu duyguları açıklayabilir. Ayrıca, kendi duygularını değiştirmek ve yönetmek için yeni stratejiler geliştirmeye başlarlar. Bilişsel yeniden değerlendirme olarak adlandırılan bu yöntem, olaylara farklı açılardan bakmayı ve duyguları daha yapıcı hale getirmeyi sağlar.

Örneğin, okulda zorlandıkları bir görevi yapan çocuklar, kendilerini başarısız hissettiklerinde, “Ben bunu yapamam” yerine, “Belki biraz daha çalışmalıyım” diyerek olumsuz düşüncelerden uzaklaşabilirler. Antony’e göre, çocuklar, yetişkinlerin rehberliğinde, çevrelerindeki yetişkinleri gözlemleyerek, yaşamları boyunca karşılarına çıkan çeşitli çatışma ve sorunlara nasıl çözüm bulacaklarını öğrenirler.

Sosyal ilişkiler ve arkadaşlıkların gelişimi

Çocukların sosyal dünyası da, bu dönemde köklü bir değişime uğrar. Hollanda’daki Leiden Üniversitesi’nden gelişim psikolojisi uzmanı Simone Dobbelaar, “Orta dönem çocukluk, karşılıklı ve eşit ilişkilerin gelişmeye başladığı bir dönemdir” diyerek, çocukların al-ver ilişkilerini anlamaya ve yaşamlarında daha büyük bir odağa almaya başladıklarını vurgular. “Çocuklar, hem okulda hem de okul dışında, arkadaşlarıyla daha fazla zaman geçirmeye başlarlar.”

Bu süreçte, çocuklar, arkadaşlarının ve çevrelerindeki insanların düşünce ve duygularını daha iyi anlamak için sosyal sezgilerini ve zihin kurma yeteneklerini geliştirirler. Bir örnek olarak, Nick adlı bir çocuğu düşünelim. Nick, futbol takımına katılmak istiyor ama kendisinin bu konuda şansı olup olmadığını bilmiyor. Takımın hocası, onu seçip seçmeyeceğini bilmesine rağmen, Nick’in bu kararı fark etmediğini varsayalım. Bu durumda, çocukların zihinsel durumları hakkında düşünme yeteneği, yani “zihinsel teori”, devreye girer. Bu yetenek, çocukların başka insanların düşüncelerini, inançlarını ve niyetlerini anlamalarını sağlar.

Christopher Osterhaus ve Susanne Koerber’in yaptığı araştırmalar, zihinsel teori gelişiminin 5-7 yaş arasında hızlı bir şekilde ilerlediğini ve ardından durağan bir hale geldiğini gösteriyor. Bu gelişim, çocukların sosyal ilişkilerde daha başarılı olmalarını sağlıyor; yalnızlık duygularını azaltıyor ve arkadaşlık kurma becerilerini güçlendiriyor. Dobbelaar’ın çalışması ise, akran zorbalığını ve dışlanmış çocukların davranışlarını anlamada, bu gelişimin önemli bir rol oynadığını ortaya koyuyor. Çocuklar, zorbalık yapanlara karşı kendilerini koruma ve başkalarıyla dayanışma gösterme biçimlerini öğreniyor.

Kendinden şüphe ve öz-farkındalığın artması

Ancak, tüm bu gelişmelerin bir dezavantajı da var. Artan farkındalık ve sosyal bilinç, beraberinde kendinden şüphe ve kaygıları getiriyor. Hoşlanma farkı, yani başka insanlara ne kadar çok sevgi ve beğeni duyduğumuza kıyasla, diğerlerinin bizden ne kadar çok hoşlandığını hafife alma eğilimi, bu dönemde ortaya çıkıyor. Utrecht Üniversitesi’nden Wouter Wolf’un yaptığı araştırma, hoşlanma farkının 5 yaş civarında başladığını ve orta çocuklukta düzenli olarak arttığını gösteriyor. Bu artış, çocukların başkalarının düşünceleri ve duygularıyla daha fazla ilgilenmesine ve, bazen, kendilerinin yeterince sevgi görmediğine dair kaygılar geliştirmelerine neden oluyor.

Konuşmanın ve duygusal rehberliğin önemi

Çocukların bu karmaşık duygularını doğru yönetebilmeleri ve sağlıklı gelişimlerini sürdürebilmeleri için, yetişkinlerin aktif rol oynaması büyük önem taşıyor. Antony, “Duygusal rehberlik” kavramını vurguluyor ve bu süreçte, çocukların önyargısız bir şekilde dinlenmesi, duygularının kabul edilmesi ve yönlendirilmesi gerektiğine işaret ediyor. Yetişkinler, çocukların duygularını anlamalarına ve bu duygularla başa çıkmalarına yardımcı olabilir. Örneğin, olumsuz bir olay karşısında çocuklara, “Bunu farklı bir şekilde nasıl görebiliriz?” veya “Bu durumda ne yapabiliriz?” gibi sorular sorarak, onları düşünmeye teşvik edebilirler.

Bunun yanı sıra, yetişkinler, gerçek ya da hayal ürünü sosyal ikilemlerden bahsederek, çocukların empati ve perspektif alma yeteneklerini geliştirmelerine destek olabilirler. Bir örnekle açıklamak gerekirse, en iyi arkadaşının ona kötü davranması durumunda, neden böyle davrandığını anlamaya çalışmak, çocukların empati kurma becerilerini güçlendirecektir. Bu sürekli pratik ve bilinçli çaba, çocukların hem kendilerini hem de başkalarının zihinlerini daha iyi anlamalarını sağlar ve onları, “sallanan diş ergenliğinden” sağlıklı bir birey olmaya yönlendirir.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.