Müfid Yüksel’in Seküler ve Dindar Toplum Üzerine Değerlendirmeleri
Müfid Yüksel, seküler ve dindar toplumların dinamiklerini analiz ederek, bu iki yapının etkileşimini derinlemesine inceliyor.
Müfid Yüksel’in Seküler ve Dindar Toplum Tartışmaları
Sosyolog Müfid Yüksel, Türkiye’deki seküler toplum ile dindar toplum arasındaki tartışmalara dair önemli değerlendirmelerde bulundu. Yüksel, Türkiye genelinde Müslümanlığın hâkim olduğunu vurgulayarak, cenazelerin İslami usullere göre kaldırılmasının bu durumu pekiştirdiğine dikkat çekti. Özellikle “musalla taşı” gerçeğini öne çıkaran Yüksel, bu konunun toplumun dini kimliğini koruma açısından taşıdığı öneme değindi.
SON KALE, “MUSALLA TAŞI MÜSLÜMANLIĞI”DIR
Yüksel, gündemdeki ateist ve inançlı bireyler arasındaki tartışmalara ilişkin sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda, “Musalla Taşı Müslümanlığı”nın bu ülkede ateizmin toplumsal meşruiyet kazanamadığını gösterdiğini belirtti. Bu bağlamda, “Müslüman Toplum” varlığını sürdürmenin önemine dikkat çekerek, bu durumun korunmasının son kalesinin “Musalla Taşı Müslümanlığı” olduğunu ifade etti. Yüksel, bazı İslamcı kesimlerin tepkisel ve ideolojik bir tutum sergilemesi durumunda, “Müslüman Toplum” varlığının tehlikeye girebileceğini belirtti. Bu durumun, ülke ve coğrafyanın Endülüsleşmesine yol açabileceğini vurguladı. Lozan Antlaşması’nda bile bu ülkenin toplumsal yapısının “Müslüman Çoğunluk, Gayr-i Müslim Azınlık” olarak belirlenmiş olması, Yüksel’in bu konudaki görüşünü destekler nitelikteydi.
ABDULLAH CEVDET ÖRNEĞİ
Yüksel, Dr. Abdullah Cevdet örneğini vererek, ateist ve dinsiz bir birey olmasına rağmen cenazesinin 1932 yılında Ayasofya Camii’ne getirildiğini hatırlattı. Cevdet’in aile üyelerinin, özellikle de son dönemlere kadar hayatta kalan kızlarının Ramazan orucu tuttuğunu belirtmesi, inançlarını kaybetmemek adına aile bağlarının önemini gösteriyor. Kendi bireysel inançlarının ötesinde, ailelerin ve nesillerin inançlarını korumalarının da son derece önemli olduğunu ifade etti.
YENİ AKİT’İN HABERİNE CEVAP
Yüksel, kendisinin paylaşımını haberleştiren Yeni Akit gazetesinin, “Sosyolog Müfid Yüksel’den çok su götürür cümleler! Son kale imiş.. O da olmasa Endülüsleşirmişiz! Bakın “musalla taşı” nelere kadirmiş” başlıklı yazısına sosyal medya hesabından cevap verdi. Yüksel, bu habere dair şu değerlendirmelerde bulundu: “Cevabım: Tamam! Madem çok su götürürse, cenazeleri Camiye/Müslümanların ma’bedine/Musalla Taşına getirilmeyenlerin oranı zamanla artış gösterirse, resmiyet de kazanarak, %30’lara, hatta 40’lara varırsa ne yapacaksınız? O takdirde, bu ülke için ‘İslâm Dünyasının Lider Ülkesi’, ‘İslâm Ülkesi’ vs. diyebilecek misiniz? Müslümanlar toplumsal zemini kaybedip azınlık durumuna düşerler.”
“GAZZE MİTİNGLERİNDE GENÇLERİ GÖREMİYORUZ”
Yüksel, Türkiye’de dindar ve İslâmi kesimlerin, Z kuşağını kaybetme sürecinde olduğunu belirtti. Gazze mitingleri ve yürüyüşlerinde genellikle yaşlı İslamcı bireylerin ve bazı kadınların yer aldığını, gençlerin ise bu tür etkinliklerde neredeyse görünmediğini ifade etti. Camilerin, özellikle Fatih Camii gibi yerlerin, Kadir Gecesi gibi özel günlerde bile, Suriyeli ve diğer ülkelerden gelenler olmadığı sürece boş kalma tehlikesinin olduğunu vurguladı.
SOSYALİST ARNAVUTLUK ÖRNEĞİ
Yüksel, Arnavutluk’la ilgili örnek vererek, Enver Hoca’nın komünizm döneminin ardından 1991’de iktidara gelen Salih Berişa’nın din ile barışma yönünde attığı adımları hatırlattı. Bu süreçte camiler, medreseler ve tekkelerin yeniden açılması, Arnavutluk’un İslâm Konferansı Teşkilatı’na katılması gibi gelişmeler yaşandı. Ancak 1997’deki Banker Krizi sonrası sosyalist hükümetin iktidara gelmesiyle birlikte, Arnavutluk’un İslâm Konferansı Teşkilatı üyeliğinden ayrıldığını ve sosyalist hükümetin Müslümanlık aleyhine çalışmalar yaptığını belirtti. 2022’deki nüfus sayımında Müslüman oranının ilk kez %50’nin altına düştüğünü ifade ederek, Arnavutluk’un “Müslüman ülke” vasfını kaybetme tehlikesinin altını çizdi.
MUSALLA TAŞINA AİLELER TRAFINDAN GETİRİLİYOR
Yüksel, Türkiye’de benzer bir operasyonun hızlandırılabileceğine dikkat çekti. Cenazesi camiye veya musalla taşına getirilmeyenlerin oranının artması durumunda, bu durumun toplumsal yapıyı tehdit edebileceğini belirtti. Ailelerin cenazelerini bizzat camiye/musalla taşına getirmelerinin, onların kendilerini İslâm dışında görmemesinin bir göstergesi olduğuna dikkat çekti. Ancak bu sosyolojik yapı bozulursa, ülkenin toplumsal yapısı da ciddi şekilde zarar görecektir. Yüksel, Lozan’da belirlenen “Müslüman Ekseriyet/Çoğunluk, Gayr-i Müslim Ekalliyet/Azınlık” statüsünün tehlikeye girebileceğini vurguladı.