İzmir ve Çevresinde Depremler: Artçıların Seyri ve Zeminle İlişkili Etkiler
İzmir ve çevresindeki deprem söylemi: artçıların gelişimi, zemin etkileşimi ve sismik olayların uzun vadeli etkileri.
Balıkesir’in Sındırgı ilçesinde 10 Ağustos’ta meydana gelen 6.1 büyüklüğündeki depremden bu yana, artçı deprem sayısının önemli ölçüde arttığı ifade ediliyor. Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Sinancan Öziçer, şu ana kadar 10 bini aşkın artçı oluştuğunu, günlük deprem sayısının 10’a düşene kadar artçıların devam edeceğini belirtti. Özellikle son dönemde 5 büyüklüğündeki artçı depremle birlikte bu sayı tekrar yüzlerin üzerine çıktı.
Öziçer, depremlerin izlediği süreçte bölgedeki artçıların halen devam edeceğini ve bu durumun birkaç ay sürebileceğini öne sürdü. Buna göre, 10 Ağustos’tan önce günlük ortalama 7-8 olan deprem sayısı şu anda 100’ün üzerinde seyredüyor. Depremlerin “fırtına” benzeri etkisiyle çevre illerde de hissedildiği, özellikle İzmir’de bu durumun belirginleştiği vurgulandı.
İzmir ve çevresinde hissedilen deprem hakkında konuşan Öziçer, sadece İzmir’i değil Karadeniz, İstanbul ve İç Anadolu’yu kapsayan geniş bir alanda hissedildiğini belirtti. Zeminin yapısal özellikleri nedeniyle dalgaların zeminden geçiş şeklinin şiddeti değiştirebildiğini ifade eden uzman, Kilometrelerce öteden gelen deprem dalgalarının İzmir’e yaklaştığında zemin üzerinde etkisini arttırabildiğini dile getirdi. Özellikle eski ve kötü zemin yapısına sahip yüksek binalarda bu etkilerin daha belirgin olduğuna dikkat çekti.
Deprem bölgesinde yaşadığımızı bilmek önemli diyen Öziçer, Türkiye’nin dünyanın en aktif ikinci deprem kuşağında bulunduğunu hatırlattı. Ülkenin alplerle Himalayalar arasındaki bu kuşakta yer aldığını belirten uzman, geçmişte olduğu gibi gelecekte de can kayıplarına yol açabilecek büyüklükte depremlerin olabileceğini ifade etti. Bunun yeri, zamanı ve büyüklüğünün net bir şekilde öngörülemediğini belirtirken, deprem bölgelerinde yaşayanların hazırlıklı ve dirençli kentlerde yaşayabilmesi için herkesin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerektiğini vurguladı.
Depremin olumlu yanları ve kaynak kullanımı konusunda da açıklama yapan Öziçer, fay hatlarının bulunduğu bölgelerde doğal kaynakların (petrol, maden yatakları, jeotermal gibi) mevcut olduğunu belirtti. Bu kaynakları değerlendirerek, bu coğrafyada yaşamanın avantajlarını kendi lehimize çevirebilmenin mümkün olduğunu savundu. Ayrıca, depremle birlikte dirençli bir kent inşa etmenin ve fay sistemindeki doğal kaynak rezervlerini tespit etmenin Türkiye için faydalı olacağını ifade etti.
Son olarak, deprem olmadan yaşamın sürmesinin imkânsız olduğunu belirten Öziçer, depremlere karşı korkusuz ve bilinçli bir yaklaşım benimsenmesi gerektiğini söyledi. Depremlerin yokluğunun yaşamı sürdürmeyeceğini ifade eden uzman, toplumsal dayanışma ve yapılan çalışmalarla daha güvenli kentler inşa edilmesinin gerektiğini belirtti.