İsmet Özel’in Modernizm ve Osmanlı Üzerine Değerlendirmeleri
İsmet Özel’in modernizm ve Osmanlı üzerine derinlemesine değerlendirmelerini keşfedin. Farklı bakış açılarıyla Osmanlı mirasını ve modern çağın dinamiklerini analiz eden bu içerik, entelektüel bir yolculuk sunuyor.
İstiklal Marşı Derneği’nden İsmet Özel: Modernizm ve Osmanlı Değerlendirmesi
İstiklal Marşı Derneği’nin internet sitesinde yazılarına devam eden şair İsmet Özel, Osmanlı İmparatorluğu ve sonrasında yaşanan modernizm sürecini derinlemesine değerlendirdi.
Kıyametin Küçüğü, Büyüğü
Hoca Nasreddin‘e kıyamet ne zaman kopacak diye sormuşlar. O, tereddüt etmeden şu cevabı vermiş: “Kıyametin küçüğü, karım öldüğü zaman, büyüğü de ben ölünce kopacak.” Bu latife mi, yoksa insanları ölüm gerçeğiyle yüzleştirmenin en isabetli yolu mu? Bence ikinci seçenek daha doğru. Her yaratılmış varlık, bu bir serçe bile olsa, biriciktir ve eşi benzeri bulunmaz. Kişinin başına gelen olaylar, ne yazık ki, başkalarının başına gelmez. Bilirse çeken bilir. Her insanın ateşe ne kadar uzak durduğu, bahçeye ne derecede yakın olduğu, dünyanın tamamını ele geçirmekten çok daha mühim ve vahimdir.
Burhan Toprak, tertiplediği Yunus Emre divanını “Teferrüç eyleyu vardım, sabahın sinleri gördüm” mısraı ile kabristanda başlatır. T.S. Eliot ise bu yaklaşımı “In my beginning is my end” mısraı ile destekler. Yani insanın sonu, başlangıcında, en sarih ifadeyle tuttuğu istikamettedir.
Toplumu Kemiren İnkılaplar
Allah, ferdin ehemmiyetini vurgulamayı Kur’an nazil oluncaya kadar erteledi. Kitaplı dinler başlığı altında toplayabileceğimiz gruplar, ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar, kendilerine tanınan mühletin kıymetini bilmedi. Geçmiş yüzyıllarda yaşanan olaylar, çoğu insana İslam’ın şifa olduğunu öğretmedi. Zamanla, birçok insan modernlik tutkusuna kapıldı ve bilimin dinin hakkından geldiğine inandı. Din üzerinden ulaşılan bilginin zahir ve batın hususiyetlerini tanınamaz hale getirdiğine çoğu insan aldırmadı.
Zahir ve batın arasındaki farkı umursamazlık, bazı ülkeleri savaş alanında hâkimiyet kazananların çöplüğü haline getirdi. Ancak Türkler, I. Cihan Harbi sonrasında Batı Medeniyeti’nin, özellikle de Büyük Britanya’nın çöplüğü olmayı reddettiler. Peki, hâlâ toplumu kemiren inkılapları nasıl izah edeceğiz? Bu durum ilk bakışta basit gibi görünse de, tarihin yükü başlı başına bir meseledir.
Türklerin Osmanlı Devleti’nin çöküş döneminde bir vatan derdi vardı. Hıristiyanlar, 1920 yılında Misak-ı Millî’yi ilân ederek bu dertlerine merhem olabilecek bir şey bulduklarına inandılar. Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı, Misak-ı Millî izleğini gerçekleştirmek için yemin etti. Misak-ı Millî, Türkler için yeniden başlamak anlamına geliyordu. Diyar-ı Rûm’u Dar-ül İslâm haline getirdiğimiz günlere geri dönüyorduk. Dönüşü imkânsız kılmak isteyenler, inkılapları icat ettiler.
Olan bitene Müslüman gözüyle bakmak isteyenler, cumhuriyet idaresinin inkılaplar çemberine “İkinci Hicret” gözüyle bakabilirlerdi. Birinci hicretimizde Mekke’den çıkarılmıştık; ikincisi ise Müslümanları hem Mekke’den, hem de Medine-i Münevvere’den etti. Küfür âleminin İslam’a ne kuram açısından, ne de uygulama açısından tahammülü vardı. Batı âlemi, kafamıza “terakki” fikrini sokmuştu.
Nasıl ve nerede son bulacağına akıl erdiremeyeceğimiz terakkiden vazgeçmektense İslam’dan vazgeçmeye razı hale getirildik. Kopernik devrimi, Darwinizm ve bilinçaltı kuramları, Batı’ya mahsus rasyonalitenin kurtuluş yolunu açamayacağını göstermişti. İnsan, kâinatın ihmal edilebilir bir yerinde, türlerden herhangi bir tür olarak yaşıyordu. Kararlarımızı aklımızı başımızda tutarak veremiyorduk. Çünkü bastırarak bilinçaltına ittiğimiz arzularımız, bizi çoktan nevrozlara teslim etmişti.
Çizdiğim bu resim gerçeği yansıtıyor mu? Hayır, fakat modernizmin tuzağı, bütün toplulukları kuşatacak kadar kaba bir tuzaktı. Evet, tuzağın kaba olması, bu tuzağa çoğunluğun yakalanmasına sebep oluyordu. Eğer insanın yüce ve engin vasıflarını öne çıkarmak isterseniz, herhangi bir bilim yetkesi sizi kulağınızdan tutup kafanızı Kopernik devrimiyle parçalayabilir. Eğer insanın tabiatta yer alan türlerden herhangi biri olmadığını iddia etmeye kalkarsanız, cehaleti savunma töhmeti altında ezilirsiniz.
Bilinçaltını inkâr edenler arasında yer alırsanız, ayağınız Dünya Sistemi’nin ihanetine ses çıkarmayanların dolambaçlı hilelerine takılacak ve ömrünüzü sarsıntı geçirmiş biri olarak tamamlayacaksınız. Aklı başında olmak, fert olarak temayüz etmeyi gerektirir. Fert özelliği göstermek ise bir kavme mensup olmaksızın mümkün değildir. Türkler, modern dünyaya mensup oluşun hedef birliğinden ibaret olduğunu gösterdi. Hedef birliği, hâkim olduğumuz her şeyin değerine vâkıf olduğumuz şartlarda belirginleşir. Müşterek bir hedeften tahsil hayatının keyfiyetini daha yukarı taşımadığımız sürece mahrum kalacağız.
Kaynak: istiklalmarsidernegi.com