DOLAR 32,2020
EURO 35,0069
ALTIN 2.504,53
BIST 10.643,58
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 22°C
Az Bulutlu
İstanbul
22°C
Az Bulutlu
Paz 22°C
Pts 23°C
Sal 25°C
Çar 22°C

Ekranın en derin mevzuu: ‘İstanbullu Gelin’

13.10.2018
A+
A-

dizilerde alışkın olduğumuz ezberler var. Üç saat boyunca yarı uykulu kayıp gitmeye müsait hikâyeleri çok iyi biliyoruz. Bir kısmını da pembe dizi şehvetiyle, kim kimi arkadan bıçaklayacak, bunlar nasıl kavuşacak merakıyla seviyoruz. Ama ‘İstanbullu Gelin’ üç sezondur bazen çok bilinçli, zaman zaman da neredeyse içgüdüsel bir biçimde bambaşka bir yoldan gidiyor. Bütün o bağımlılık yaratan pembe dizi heyecanlarını, beklenmedik derinlikte örgüsünün içine yediriyor. Üçüncü sezona geldiğimizde olay iyice melodramdan çıkıp, ciddi ciddi, kopkoyu bir drama dönüştü.

Faruk ve Süreyya’nın kızı Yaz’ın ergen haliyle tanışmamızla birlikte 55 bölümlük, yüzlerce saatlik, Bursa’da geçen, Özcan Denizli dizinin tepesinde Freud’un, Jung’un ruhu belirdi.
Anneden nefret eden, onunla rekabet içinde geçen ömrünü sorgulayan genç kız, annesiz, babasız büyüyen kocasında babasını arayıp, otoriter kayınvalidesinde anne bulan Süreyya, bütün o Oedipus kompleksi içinde kıvranan Boran oğlanları ve elbette en büyük hikâye kara koyun, istenmeyen çocuk Adem.
Bütün acılar insanın içini kıyacak derecede derin. Nereyi tutsanız bir çocukluk travmasına çarpıyorsunuz. Adem’in annesi Reyhan Hanım’la ilişkisi kendi başına fasikül fasikül bir vaka, Esma ve oğlanlar başlı başına bir hikâye, son vuruş da Süreyya ve Yaz.
Bugüne kadar namus, servet, imkansız aşk gibi klasikleri anlatan köksüz, boşlukta sallanan, karton gibi binlerce dizi izledik.
‘İstanbullu Gelin’ tüm bu melodram klasiklerini, insanın karmaşık, hasta ruhuna girerek yapma cesaretini gösteriyor. Çok muhafazakâr özneleri olmasına rağmen, geleneğin kazanmasına izin vermiyor. Ona hep meydan okuyor. Süreyya ile statükoya isyan ettiği yetmezmiş gibi bu sezon da karşımıza tam da Esma’nın jenerasyonundan Ülfet’i çıkardı. İffet tanrıçası Aidos ve intikam tanrıçası Nemesis karşı karşıyalar. Ülfet’in frapanlığı ve Esma’nın pahalı döpiyesinin çarpıştığı sahne televizyon tarihimize kazınmalı.
Ustalıkla oynanan roller

Ekranın en derin mevzuu: ‘İstanbullu Gelin’



Dizi sadece zıt karakterleri çatıştırmak, aile ilişkilerini sorgulamak ve ‘normal’ görünenin altını kazımakla yetinmiyor. Cinsiyet rolleriyle de ustalıkla oynuyor. Kocasının ölümüyle ‘evin erkekliğini’ üstlenen Esma’nın bir otorite figürü olarak erkekleşmesini eski aşkı Garip’le sınıyor. Kolormatik gözlükler, rengârenk takımlar, fularlar, elişleri ve güzel yemekleriyle feminenliğe atfedilen pek çok öğeyi şık bir yaka mendili gibi taşıyor Garip. Aynı Süreyya’nın uslanmaz iyimserliği ve kedi kadar yumuşak dişiliği gibi, kaskatı bir kalbi yumuşatacak romantik özelliklere sahip. Esma ve Faruk cinsiyet fark etmeksizin aynı türün âşığılar.
‘İstanbullu Gelin’ sadece her bir karakterine değil, evin kalbindeki konağa bile ruh üfleyip hikâyeye bir oyuncu gibi katabiliyor. Esma’nın çiçekler, danteller, porselenler ve sırlarla dolu sandıklarının yaşadığı ev, Adem’le terk edilmiş, yalnız homurtuların boş duvarlarda yankılandığı bir yetimhaneye benziyor.
Üçüncü sezonda daha da katmanlı bir öykü bizi bekliyor. O hologramlı, muşamba pardösülü fütüristik saçmalıklara takılmazsanız Yaz’ın hikâyesinden de epey akıl egzersizi çıkacak gibi
görünüyor.
‘İstanbullu Gelin’, cuma 20.00’de, Star TV’de…

Her şeye rağmen
hayatı sevmek….
Başlıktaki mesele size bu aralar zor görünüyorsa, artık hayattan keyif alamadığınızı düşünüyorsanız, yaşamı sevmenin yeni yollarını arıyorsanız, bugün İstanbul’da düzenlenecek School of Life eğitimine katılabilirsiniz. ‘Ali Tufan Koç ile Her Şeye Rağmen Hayatı Nasıl Keyifli Kılarız’ semineri, saat 14.00’te, Kanyon’daki Joint Idea’da. Bu ders katılımcılarını her şeye rağmen yaşamın hakkını vermeye davet ediyor; sanattan seyahate, şimdide yaşamaktan ölüm fikrine, hayatın büyüsünü yeniden hatırlatan ve onu zenginleştiren rotalarda dolaştırıyor. Dinleyenleri hayatın keyfini çıkarma konusundaki ihmalkârlığından sıyrılmaya davet ediyor. Buradaki dersin ardından Kanyon Escale’de ‘Tehlikeli Sohbetler: Umudu Çoğaltmak’ dersi yapılacak. Atölye lideri Ali Tufan Koç, kent kültürü ve popüler kültür üzerine yazıyor. 2016’da, İngilizce yayın yapan online söyleşi platformu Smart Talks’u kurdu. Yarı zamanlı New York’ta yaşıyor.
Her iki etkinliğe birden katılmanız durumunda kombine bilet fiyatı 220 TL. Kombine bilet fiyatına bir kadeh şarap ve atıştırmalık servisi dahil.
Detaylı bilgi için: İstanbul@theschooloflife.com

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.