Uzun süreli yas, ölüm riskini yüzde 88 artırıyor
Uzun süreli yas tutmanın ölüm riskini %88 oranında artırdığı bilimsel olarak kanıtlandı. Sağlıklı yaşamak için duygusal iyileşmeye önem verin.
Sevdiklerini kaybetmenin yaşattığı acı, sadece ruhsal değil, aynı zamanda fiziksel sağlığı da ciddi anlamda etkiliyor. Danimarka’da yürütülen kapsamlı ve dikkat çekici bir araştırma, yakınlarını yitiren kişilerin yaşam süresi üzerinde önemli bir risk faktörü olduğunu ortaya koydu. Bu çalışmalar, yas sürecinin ne kadar karmaşık ve derin olduğunu, özellikle kalp ve ruh sağlığı üzerinde kalıcı etkiler bırakabileceğini gösteriyor.
Uzmanlar, özellikle yüksek derecede yas tutma durumunda, kişinin yaşam kalitesinin ve sağlık durumunun olumsuz yönde etkilendiğine dikkat çekiyor. Bu etkilerin, ölüm riskini ciddi anlamda artırdığı ve bu riskin özellikle ilk birkaç yıl içerisinde belirgin bir şekilde gözlemlendiği belirtiliyor.
Yas Tutmanın Ölüm Riski Üzerindeki Etkisi
Yas tutan bireylerin ölüm riskinin %88 oranında yükseldiği bilimsel çalışmalarla kanıtlandı. Bu oran, yas sürecini sağlıklı bir şekilde atlatamayan ve duygusal yükü fazla olan kişilerin yaşam sürelerinin, yaşamlarını sürdürenlere göre önemli ölçüde kısaldığını ortaya koyuyor. Araştırma, sevdiklerini kaybetmiş bireylerin sağlık hizmetleri kullanımında artış olduğunu ve ruh sağlığı sorunlarının daha sık görüldüğünü de gösteriyor.
Kalp ve Akıl Sağlığıyla Bağlantısı
Araştırma ekibinden Dr. Mette Kjærgaard Nielsen, bu yüksek yas belirtilerinin, kalp hastalıkları ve ruh sağlığı sorunlarıyla yakından ilişkili olduğunu vurguladı. “Yüksek yas semptomları, kalp damar hastalıkları, intihar ve psikolojik sorunlar gibi ciddi sağlık problemleriyle bağlantılıdır. Ancak, bu ilişkilerin daha detaylı araştırılması ve anlaşılması gerekiyor” dedi. Dr. Nielsen’in değerlendirmesi, bu durumun sadece duygusal değil, aynı zamanda fizyolojik bir risk faktörü olduğunu da gözler önüne seriyor.
10 Yıllık Takip ve Bulgular
Çalışmanın önemli bir kısmını oluşturan, 2012 yılından itibaren yakınlarını kaybetmiş olan 1.735 kişinin 10 yıl boyunca takip edilmesiyle elde edilen veriler, bu durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor. Katılımcıların ortalama yaşı 62 olup, düzenli olarak anketler ve sağlık kontrolleriyle yas semptomlarının düzeyi ölçüldü. Araştırmaya katılanların %66’sı eşini, %27’si ebeveynini, %7’si ise en yakın sevdiği başka bir kişiyi kaybetmişti.
Yüksek seviyede yas tutan bireylerin, üçüncü yılın sonunda sağlık hizmetlerine başvuru oranlarının belirgin şekilde yükseldiği gözlemlendi. Bu kişilerin ölüm riskinin, düşük yas tutanlara göre %88 daha fazla olduğu net bir biçimde ortaya çıktı. Ayrıca, yüksek yas belirtileri gösteren kişilerin, kayıptan sonraki ilk birkaç yıl içinde ruh sağlığı ve fiziksel sağlık sorunlarına karşı daha hassas hale geldiği de açıklandı.
Sonuç olarak, bu çalışma, yas tutmanın sadece duygusal bir süreç olmadığını, aynı zamanda sağlık açısından da ciddi sonuçlar doğurabileceğini ortaya koyuyor. Bu nedenle, yakınlarını kaybeden kişilerin, erken ve uygun psikolojik destek alması, sağlıklı bir yas süreci geçirmeleri açısından büyük önem taşıyor.