Türkiye Denizlerindeki Balık Çeşitliliği ve Yönetim Stratejileri: Kayıplar, Denetim ve Koruma Alanları
Türkiye denizlerinde balık çeşitliliğini inceleyen, kayıplar, denetim ve koruma alanlarıyla etkili yönetim stratejilerini özetleyen kapsamlı bir bakış.
İstanbul Boğazı ve çevresindeki su kütlelerinde uzun yıllardır bilinen balık çeşitliliğinin azalması, uzmanları yeniden dengeyi kurmaya yönelik adımlar atmaya çağırıyor. Fatih Balık Müzesi’nde sergilenen 550 çeşit balık, geçmişteki zenginliğin bir yansıması olarak görülebilir; bugün ise bu zenginliğin korunması için uygulanacak stratejiler ön plana çıkıyor.
İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Balıkçılık Teknolojileri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Firdes Saadet Karakulak, balık stoklarının daraldığını vurgulayarak, geçmişe kıyasla kaynaklarda ciddi bir azalma olduğunu belirtti. “Balıkçılık filosunun büyümesi ve teknolojinin yaygın kullanımı, aşırı avcılığa zemin hazırlıyor. Ayrıca kayıt dışı avcılık da önemli bir etken.” Bu durum, Marmara ve Karadeniz’deki balık türlerinin kaybolma riskiyle karşı karşıya kalmasına yol açıyor. Ancak bazı türlerin, su kalitesi iyileştiğinde geri gelebileceğini söylemek mümkün.
“DENETİMLERİN ARTIRILMASI LAZIM” Karakulak, 2000’lerden itibaren dünya genelinde balıkçılık kaynaklarının düşüşüne dikkat çekerek, 2010’lardan itibaren ülkelerin yönetim çerçevelerini güçlendirdiğini ifade etti. Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin denetim ve yönetimdeki rolü giderek büyüyor.
Balıkçılıkta en kritik eksikliklerden biri olan denetim konusuna vurgu yapan Karakulak, BAGİS ve AIS sistemlerinin balıkçı gemilerini izlemekte önemli olduğunu ancak avlanan miktar ile kotaya uyumun çapraz kontrollerle teyit edilmesi gerektiğini belirtti. Bu tür kontroller, kaynakların yenilenmesini hızlandırabilir ve balıkçılığın sürdürülebilirliğini artırabilir.
“TAMAMEN KAYBOLAN TÜRÜMÜZ YOK” Prof. Karakulak, Türkiye’de şu an yaklaşık 550 balık türünün görüldüğünü ve Karadeniz’in verimini en üst noktada sunduğunu, Akdeniz’e gidildikçe çeşitliliğin artmasına karşılık verimin düştüğünü açıkladı. “Karadeniz, palamut, lüfer ve hamsi için bir üreme alanı; buradan göç edilerek diğer bölgelere ulaşılır.” Bu durum, balıkçılığın %60’lık kısmını Karadeniz üzerinden yapan ülke için özellikle kritik öneme sahip.
Karadeniz ve Marmara’daki bazı türlerin artık daha nadir görüldüğünü ve orkinos, kılıç balığı ile uskumru gibi türlerin azaldığını aktaran Karakulak, “Çok sayıda tür tamamen kaybolmadı; ancak miktarları ciddi şekilde düştü.”
“İYİ BİR BALIKÇILIK YÖNETİMİ PLANLAMAMIZ LAZIM” Deneyimli uzmanlar, balık stoklarının düşüş sebeplerini aşırı avcılık, kirlilik, istilacı türlerin yayılması ve iklim değişikliğiyle bağdaştırıyor. “Olumlu yönetim stratejileriyle eski seviyelere dönmek mümkün.” Marmara Denizi için ileri biyolojik sistemlerin benimsenmesi, müsilajın etkilerini azaltmak adına ciddi önlemler gerektiğini vurguluyor.
“BALIK TÜRLERİNİN ÇOĞUNU ARTIK TUTAMIYORUZ” İstanbul Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği Başkanı Erdoğan Kartal, İstanbul Balık Müzesi’nde sergilenen 550 çeşit balığın şu anda denizlerden çok daha az ölçüde avlandığını kaydetti. En çok hamsi, sardalya, mezgit ve palamutun sofralara geldiğini; diğer nazik türlerin ise ekonomik olarak erişilebilir olmadığını belirtti. “30 yıl önce sofralarda kolayca bulunan bazı balıklar bugün artık nadir.”
Kartal, “Dünya genelinde balıkçıların karşılaştığı sorunlar benzer; aşırı avcılık en büyük zarar.” diye konuştu. Bu nedenle bilim insanları ve üniversitelerle işbirliği içinde kapsamlı programlar ve koruma önlemleri geliştirilmesi gerektiğini söyleyen Kartal, balıkçılığın Kotaya Bağlanması, yavru balıkların korunması ve sıkı denetimlerin artırılması gerektiğini sözlerine ekledi. Ayrıca Boğazlar için endüstriyel balıkçılığın sınırlanması ve Marmara Denizi’nin üretim alanı olarak korunması gerektiğini ifade etti.
Kaynak: Ensonhaber