Taksim’den DT1’e bindik: Başka Ortaköy mümkün…
Ortaköy’ün köy olduğu zamana yetişmedim. Ama bir ‘karşı’ çocuğu olmama rağmen 80’lerin sonu-90’ların başı Ortaköy’ünü iyi bilirim. ‘Entel pazarı’ndaki karakterlerin, orada satılan incik boncuğun, kumpir denen şeyi ilk kez tadıp yeme-içmede zirveyi yakaladığına inanmanın, tahta iskemleli çay bahçelerinde gün boyu tavla oynamanın hatıraları çok net.
Bu girizgâhın sonunu tahmin edersiniz. Şimdi öyle değil! Eskiden üç-dört adet olan kumpirciler coştu, tezgâhlara serili takıların sıradanlığı göz acıtır oldu, o tatlı çaycılar tuhaf kafemsi alanlara dönüştü. Gerçek esnafın yerini “Kızlar!” diye bağıran, “Burası!” diye çağıran, insanı kolundan bacağından tutup içeri çekmeye çalışan mütecaviz bir topluluk aldı.
Ortaköy tabelasını görünce içim sıkılıyor bu yüzden. Ama Dereboyu kısmını bilmiyorum. Bakalım neler göreceğim?
Meydanın parlayan Güneş’i
Yürümeye devam… İlginç bir tabela görüp dalıyorum. Burası Beşiktaş Çevre ve Kentsel Arama Kurtarma Derneği, karşımda da 52 yaşındaki dernek başkanı Serdar Gülelçin var. “Acil durumlara müdahale ediyoruz, eğitimler veriyoruz. Dernek çatısı altında 22 kişi var. Ama Beşiktaş genelinde 262 kişi, WhatsApp grubumuzda da 46 kişi var” diye anlatıyor.
Trafik kazası, yangın, sıkışma gibi durumlarda olayın afet veya acil duruma dönüşmemesi için çalışıyorlar. İlçede olup bitene anında el atmaya hazır bir vatandaş inisiyatifi bu. Mahalle sakinleri sürekli kafalarını uzatıp bir şeyler soruyor Serdar Bey’e. İnsan keşke her yerleşimde böyle platformlar olsa diye düşünüyor.
Ortaköy sahili
İstanbul’un ikinci Ermeni Katolik kilisesi
Dereboyu Caddesi’nde ilerlerken karşıma çok güzel bir yapı çıkıyor. Burası Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi. 19’uncu yüzyılın başlarında, 5 Kasım 1837 tarihli fermanla, İstanbul Ermeni Katolik toplumunun ikinci kilisesi olarak inşaatına başlanmış. Krikor Hekimyan tarafından bağışlanan arazide yapılıp 6 Ocak 1839’da açılmış. Sadece cumartesi günleri saat 15.00’te ibadet için açılıyor, sair günler kapalı.
Tatlı mola
Son duraktan bir önceki, Gül isimli otobüs durağının tam karşısında mermerden bir gül heykeli, kocaman marketler, büfeler, kahveler var… Vitrinindeki turtaları, pastaları, kurabiyeleriyle Torte diye tatlı bir dükkân göz kırpıyor.
Buranın sahibi Banu Uslu Soydan, 45 yaşında. Önce sanat tarihi, sonra turizm okumuş. Zaten meraklıymış bu işlere, stajını da Maslak’taki eski Princess Otel’in pastane mutfağında yapınca daha fazla duramamış. İngiltere ve Amerika’da bu konu üstüne çalışmalar yapmış. Bu dükkân 11 yıldır varmış. Özel günler için dekorlu pasta, kurabiye, cupcake, cakepops gibi siparişler alıyorlar. “Ama sadece butik pasta yapan bir yer değil burası, daha çok değişik ürünler satın alabileceğiniz bir pastane” diyor Soydan. Altını çizdiği bir şey daha var: “Ürünlerimizde katkı malzemesi yok. Kahvaltılık tereyağı ve Belçika çikolatası kullanıyoruz. Şekersiz, unsuz, ketojenik beslenmeye uygun, glütensiz ya da rafine şeker yerine bal, pekmez, hurma kullanarak yaptığımız çeşitlerimiz de bulunuyor.”