İslam’da Öldükten Sonra Kişinin Tasarrufu Devam Eder Mi?
İslam’da öldükten sonra kişinin tasarrufunun devam edip etmediği, ahiret inancı ve dini öğretiler ışığında detaylı şekilde açıklanıyor.
İslam’da Ölüm Sonrası Tasarruf Gerçekliği
İslam inancında, “öldükten sonra kişinin tasarrufunun devam ettiği” veya “öldükten sonra da yaşıyor gibi muamele görmesi gerektiği” şeklinde ifade edilen görüşler, sahih kaynaklar açısından dikkatle ele alınmalıdır. Bu tür sözler, bazen mecaz anlamda kullanılsa da, itikadî (inançla ilgili) açıdan ciddi sorunlar doğurabilir. Kur’an-ı Kerim’de, ölümle birlikte dünya hayatının sona erdiği ve kişinin artık fiilî tasarrufunun kalmadığı açıkça belirtilir:
- “Her nefis ölümü tadacaktır…” (Âl-i İmrân 3/185)
- “Onlardan birine ölüm gelince der ki: Rabbim, beni geri döndür ki, geride bıraktığım şeylerde salih ameller işleyeyim. Hayır! Bu sadece onun söylediği bir sözdür. Önlerinde ise diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.” (Müminûn 23/99-100)
Bu ayetler, ölümün insana ait fiilî tasarrufları sona erdirdiğini açıkça gösterir. Ayrıca, ölümün ardından insanların dünya hayatındaki tasarruflarının kesildiğine işaret eden başka ayetler de bulunmaktadır.
Sahih Hadisler ve Ölüm Sonrası Tasarruf
Kur’an ayetlerinin yanı sıra, sahih hadis kaynaklarında da ölüm sonrası tasarrufların sona erdiği vurgu yapılır. Buhari ve Müslim gibi güvenilir hadis kitaplarında yer alan rivayetlerde, “Âdemoğlu öldüğü zaman ameli kesilir. Ancak üç şey müstesnadır: Sadaka-i cariye, kendisinden faydalanılan ilim ve kendisine dua eden salih evlat.”
(Müslim, Vasiyye 14; Tirmizi, Ahkâm 36)
Bu hadisler, ölümle birlikte kişinin fiilî tasarrufunun sona erdiğini, ancak önceden yaptığı salih amellerin sevap kazandırmaya devam ettiğini gösterir. Burada sevap, doğrudan kişinin iradesiyle gerçekleşen bir tasarruf değil, geriye kalan salih amel ve hayırların kazandırdığı sevaptır.
İslami Görüşler ve Tasarruf Anlayışları
İslam’da genel kabul gören görüş, ölümle birlikte insanın dünyaya ait fiilî tasarruflarının sona erdiğidir. Selefi ve Ehl-i Hadis ekolleri, bu inancı benimsemiş ve “ölüm sonrası tasarrufların devamı” fikrini yanlış bulmuşlardır. Halk arasında yaygın olan, evliya türbelerine yapılan ziyaretlerde “duanın kabul edileceğine” veya “muradın alınacağına” inanmak ise, şer’î açıdan sorunlu kabul edilir. Bu tür inançlar, bid’at ve şirke yakın kabul edilir ve dinî açıdan uygun görülmez.
İmam Maturidi ve İmam Eş’ari gibi kelam alimleri ise, ölümle birlikte insanın dünya ile fiilî ilişkilerinin kesildiğini ve ruhların berzah âleminde bulunduğunu, ancak bu durumun insanın dünya hayatındaki tasarrufları anlamında olmadığını belirtirler. “Kabir hayatı” ve “berzah hayatı” kavramları, insanların ruhsal ve bilinçli bir halde var olduklarını ifade eder; fakat bu, dünya hayatındaki irade ve fiilî tasarruf anlamına gelmez.