Halep Kalesi’nde Arap Sabunu: Tarih ve Kullanımı
Halep Kalesi’nde üretilen Arap sabunu, binlerce yıllık tarihi ile hem kültürel mirasın bir parçası hem de doğal bir temizlik ürünü olarak öne çıkıyor. Tarihçesi ve kullanımı hakkında bilgi edinin.
Halep Kalesi ve Arap Sabunu
Halep Kalesi içinde bulunan bir fabrika ve Avrupa’dan Asya’ya kadar dünyanın birçok noktasına ihraç edilen Arap sabunu, köklü bir geçmişe sahip. Bu sabunun adı, Arap topraklarından dünyaya yayıldığı için dilimize “Arap sabunu” olarak yerleşmiştir. İşte Halep ili dahil bölgemizde üretilen sabunun ilginç tarihi…
Sabunun Tarihi
Sabun yapımı, tarih boyunca farklı yöntemlerle gerçekleştirilmiştir. En basit yöntemlerden biri, sabunun soğukta yapılmasıdır. Bu yöntemde sodyum ya da potasyum hidroksit çözeltileri kullanılarak “yağ içinde su” tipi bir emülsiyon hazırlanır. Sıvı yağ bileşenleri ile derişik alkali çözeltisinin karışımıyla elde edilen bu yöntem, küçük tesislerde uygulanmakta olup, sabun kütlesi içinde sabunlaşmamış bölümlerin kalması gibi önemli dezavantajları bulunmaktadır.
“Marsilya” tipi olarak adlandırılan klasik yöntemde ise, sabun hamuru sırasıyla hamurlaştırma, tuzlama, pişirme ve arıtma aşamalarından geçer. Daha sonra sabun hamuru soğumaya bırakılır ve 35-40 kg’lık paralel yüzler haline getirilerek kalıplar halinde kesilir. Günümüzde ise sabun üretimi, ısıtıcı çift çeperli besleme haznelerinde gerçekleştirilmekte; bu sayede sabun hem soğutulmakta hem de suyunu kaybetmektedir. Böylece toz sabun elde edilmektedir.
Geleneksel usullerin yanı sıra, modern sabun yapımı teknikleri de mevcuttur. Bu yöntemlerden biri, hammaddelerin hidrolizden geçen ve düşük basınçta damıtılarak saflaştırılan yağ asitleri kullanımıdır. Bu asitler, alkali oksitler veya organik bazlarla nötrleştirilerek tuvalet sabunu yapılmasında kullanılmaktadır. Gerçek sürekli sabun yapımı ise 1934’te “Clayton” metodu ile ortaya çıkmış, burada yüksek sıcaklık uygulanarak susuz bir sabun elde edilmiştir. Diğer modern yöntemler arasında Gunther Jacobs’un “JPC” yöntemi ve “Du Pont de Nemours” yöntemi bulunmaktadır.
Tedavide Sabun
Sabun, tarih boyunca ‘hariçten tedavi edici’ bir madde olarak değerlendirilmiş, zamanla vücut temizliği için kullanılmaya başlanmıştır. Geçmişten günümüze, sabun bulaşıcı hastalıkların önlenmesinde önemli bir dezenfektan olarak görev almıştır. Kişisel temizliklerine özen gösteren Mısırlılar, deri hastalıklarından korunmak amacıyla hayvan ve sebze yağları ile alkalinli tuzdan elde edilen sabunsu maddelerle yıkanıyorlardı. Bu sayede hem hijyenlerini koruyor hem de yaralarını tedavi ediyorlardı.
M.S. II. yüzyılda yaşamış olan eski Yunan hekimi Galenos Klaudios, sabunun deri hastalıklarının tedavisinde etkili olduğunu belirtmiş ve hastalarına sabun kullanmalarını tavsiye etmiştir. Temizliğin öncüsü olarak kabul edilen Musa, dini temizlik hükümleri kadar hijyen kriterlerini de ön plana çıkarmış, İsraillileri elbiselerini temiz tutmaya çağırmıştır. Musa, temizliğin eksikliğinin sağlık açısından ciddi tehlikeler oluşturduğunu vurgulamıştır.
- Bademyağı sabunu: Bademyağı ile sodyum hidroksitten elde edilir ve çeşitli ilaçlarda sıvağ olarak kullanılır.
- Donyağı sabunu: Hayvani yağlarla sodyum hidroksitten elde edilir; alkollü çözeltisi, opedeldok balsamının temel maddesidir.
- Arap sabunu: Potas sabunu veya yumuşak sabun olarak bilinir, bazen uyuz tedavisinde kullanılır.
- Potaslı hindistan cevizi yağı sabunu: Suda uygun bir şekilde çözündürüldükten sonra cerrahi sabun olarak kullanılır.
- Tıbbi sabunlar: Kükürt, ihtiyol, katran gibi çeşitli antiseptikler eklenerek elde edilen katı sabunlar, dermatozlarda kullanılır.
Sabun, her zaman temizliğin ve saflığın sembolü olmuştur. Geçmişi M.Ö. 6000’lere kadar uzandığı bilinen sabun kullanımı, günümüzde günlük yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Fenikeliler sabunu keşfetmeden önce, kül ve kil geleneksel temizlik aracı olarak kullanılıyordu. M.Ö. 600’de bulunan sabun, Orta Çağ’da yaygın hale gelmiş, tarih boyunca bazen değerli bir değişim aracı, bazen de ilaç olarak değerlendirilmiştir.
Ortaçağ’da Sabun
Roma toplumunda kişisel temizlik büyük bir önem taşımaktaydı; hamam kültürü oldukça yaygındı. M.Ö. 25 yılında Roma’da yüzlerce hamam bulunmakta ve banyo yapmak sosyal bir görev olarak kabul edilmekteydi. Ancak, Erken Hristiyan Kilisesi bu durumu dini açıdan uygunsuz bulmuş ve hamam alışkanlığını hızla ortadan kaldırmıştır. MS. 476’da Batı Roma’nın yıkılmasıyla birlikte, Avrupa’da temizlik alışkanlıkları gerilemeye başlamış, bu durum sağlıksız yaşam koşullarını beraberinde getirmiştir. Yaklaşık 17. yüzyıla kadar devam eden bu karanlık dönemde, kişisel temizlik ihmal edilmiş ve bu durum 14. yüzyılda büyük veba salgınlarına yol açmıştır.
Eski Romalıların sabun yapımına dair bilgileri, Avrupa’ya yayıldıkça önemli sabun yapım merkezleri oluşmuştur. 7. yüzyılda Avrupa’da sabunculuk meslek haline gelmiş, bitkisel yağlar ve güzel kokular ekleyerek sabun üretimi gerçekleştirilmiştir. Sabun talebi arttıkça, üretimi de artmış ve esnaf grupları oluşturulmuştur. 10. yüzyılda Bizans’ta sabuncu esnafı grubu mevcuttu. Türkler ise 11. yüzyıla kadar sabun yerine çeşitli saponinli maddeleri kullanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu, sabun üretiminde oldukça zengin bir tarihe sahiptir.
Osmanlı’da Sabun
Osmanlı Devleti’nde sabun, ‘sabunhane’ adı verilen şahıslara ait imalathanelerde geleneksel yöntemlerle üretilmekteydi. Sabunun ana hammaddesi zeytinyağıydı ve bu sabunlar ekonomik olarak değerli kabul edilmekteydi. Osmanlı İmparatorluğu’nda sabun üretimi açısından önemli yerler arasında Batı Anadolu, Şam, Halep ve Nablus öne çıkmaktaydı. Girit Adası, özellikle de Kandiye, en kaliteli sabunların üretildiği yerlerden biriydi. Kandiye sabunları, temizlik ve iyi pişmiş olmalarıyla ünlüydü. Bu sabunlar, Midilli ve Edremit gibi yerlerde taklit edilerek ‘Girit Sabunu’ damgası ile piyasaya sürülmüştü.
Sadece temizlik aracı olarak değil, aynı zamanda değerli hediyeler olarak da sunulan sabunlar, Osmanlı sarayında önemli bir yere sahipti. Halep, 19. yüzyıl sonlarında 12 sabunhaneye ev sahipliği yapmaktaydı ve burada üretilen sabunlar, hem yerel ihtiyaçları karşılamakta hem de Avrupa’ya ihraç edilmekteydi. Osmanlı’da sabun üretimi, kalitesi ve ticareti ile ilgili pek çok düzenleme ve belge bulunmaktadır.
Meyve Sabunları
Meyve kokulu sabunlar, parfüm kokulu sabunların hayatımıza yeni girmeye başladığı dönemde, en az üç yüz yıl önce ülkemizde kullanılmaya başlanmıştır. Elma, armut, üzüm, şeftali, kiraz, muz, kavun, çilek, kayısı, limon gibi çeşitli meyve şekillerinde üretilen bu sabunlar, hem temizlik hem de süs eşyası olarak işlev görmüştür. 19. yüzyılda Edirne’nin en önemli ticaret maddelerinden biri olmuştur. Bitki ve otlardan elde edilen yağların, vücuda doğrudan alınması, bu sabunların doğal ilaç işlevi görmesini sağlamaktadır.
Meyve esanslı sabunlar, günümüzdeki limon, şeftali ve elma kokulu sabun ve şampuanlara temel oluşturmaktadır. Bu sabunlar, bildiğimiz yeşil sabunların eritilmesiyle elde edilir. Sıvı hale getirilen sabuna birkaç damla gül yağı eklendikten sonra soğuması beklenir; ardından sabun hamurunun yoğrulmasına geçilir. Hangi meyvenin kokusunun verilmişse, hamura onun şekli verilerek, son olarak da uygun boyalarla süslenip hazır hale getirilir. Üretilen sabunların büyük bir kısmı, padişahların isteği üzerine Topkapı Sarayı’na gönderilmiştir.
Mis kokulu meyve sabunları, özellikle padişah kızları ve cariyeleri tarafından çeyizlerine ve odalarına konulmakta, ayrıca padişahların yabancı devlet başkanlarına gönderdiği hediyeler arasında yer almaktadır.