DOLAR 32,5069
EURO 34,9330
ALTIN 2.437,78
BIST 9.717,50
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 20°C
Az Bulutlu
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cum 19°C
Cts 16°C
Paz 16°C
Pts 18°C

Hala Soğuk Savaş

07.07.2019
A+
A-

KAYDA GEÇSİN

Ekranlara yansıyan; entelijansiyamızın yani aydınlar topluluğumuzun siyasal etkinliği sanki kültürel etkinliğinden daha fazla gibi.

Güncel siyasetin içindeler dahası siyasi liderler, kadrolar, belediye başkanlarını iltifatlara boğarken zaman zaman inandırıcılık ölçütünü kaçırıyorlar. Yani inanadırıcı, etkileyeci değiller.

Kendi aralarında dayanışmaları da göz yaşartıcı, soğuk savaş döneminden kalma bu tür entelejansiyaların bir özelliği de kendi aralarından olmak şartıyla dışarıdan katiyen olmaz, dinci, laik, aptal, akıllı, yetenekli, yeteneksiz hiç ayırım yapmamaları.

Bu özellikleri yüzünden kendilerini hemen açık ediyorlar! Giz, gizemleri de kayboldu.

Dincilerin laikleri, laiklerin dincileri var. 

Örneğin antilaik söylem dışardan gelirse karşı  hücuma geçiyorlar. Yok, aralarından ise bin türlü savunma mekanizması devreye giriyor.

Lüzumsuz benzetmeler, yakıştırmalar örneğin Attaürk’ün dindarlığından tutun, Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın İmamoğlu ile ortak yön bulmalar filan hakikaten klişeleri.

Eşcinselliği cinsel tercih, insan hakkı bağlamında  savumaktansa acaip baskıcı heteroseksüel bir ahlak üzerinden son derece muhafazakarane surette saklayarak, ne kadar ibne varsa müseccel ve müptezel koruyabiliyorlar heteroseksüel etiketinde savunabiliyorlar.

İlginçtir zıtlar birbirini savunuyor, çok sağlam  taktik.

Mesela çok eşli bir ayıyı eşleriyle sahnede  alkışlatıp Seda’nın programında meşrulaştırmak gibi!

Hatta ötesi daha da sıkışırlarsa hepsi her an ve  bir anda Atatürkçü olabilirler.

Bütün politikacıların dön dolaş memleketin çeşme başında muhabbet ettikleri bu aynı kişiler  olunca aslında ülkeyi, politikacıları, kim gelirse gelsin hangi zihniyetin idare ettiğini anlamak için zeki olmak gerekmiyor ise de vasat zeka ile  anlamak yıllar alıyor.

Matrix’in dışına istemeden, bilmeden çıkanlar boku yiyorlar.

Kültürel etkinlikler ise genellikle bir ucunda   Nazım diğer ucunda Necip Fazıl çekiştirilen bir ip gibi.

Peki bu çekişmenin bir yararı oldu mu ülkeye, insanlığa, kimsenin umuru mu, Yooo.

Bu iyi bir şey mi? Yoo.

Şimdilerde entelijansiyanın en önemli karşı çıkışı  Şeyma Subaşı’nın kitabıyla dalga geçmek.

Şeyma’nın kitabına gelene kadar ne kitaplar okuduk, kitabın kendisine sorsak vallahi kitap  değilim, beni yazan yok der.

Alay, eleştirinin gücü Şeyma’ya, Acun’a değil, sadece Şeyma’nın kitabına yetiyor!

Şeyma’yı, Acun’u yazmak, filmini, dizisini yapmak mesela sıkar.

Onların hayatının içinde yer alan gizli başroller siyasi hassasiyetleri olan bir iştir. Yazabilen çıktı mı, dizisini yapabilen çıktı mı ancak belki 3,4 yy sonra cesaret eden olur.

Bence bu kitap zaten Şeyma ile alay edenler   komik duruma düşsünler diye yazıldı. Şeyma’nın zaten ne umuru olacak. Kazananın her şeyi aldığını biliyor.

Siyasi partilerin alay konusu olması ise aynı noktada birleşiyor;    

‘Hele bir seçilelim değiştireceğiz‘ diyor hepsi.

Ve seçmeni kazanmanın şartı olarak adaylar üzerinden ve siyasi ilke, görüşlerinden taviz vermeye ikna ediyorlar, yine birbirlerinden farkları yok.

Bu demokrasi iki yüzlülüğünü kimsenin  yediği  filan da yok.

Ve şimdi tarafsız bir Cumhurbaşkanı ihtiyacı için ne yapacaklarını şaşırdılar.

Partili Cumhurbaşkanı olmuyormuş, peki sayın Cumhurbaşkanı istifa etse partisinden partisiz mi olmuş oluyor?

Tarafsız Cumhurbaşkanı istiyorsak bağımsızlardan seçme seçeneği konuşulmuyor, ABD dizisi bile bunu tartışıyor (Designated Survivor, 2. Sezon).

Hatta halkı iki partide toplamak da eskisi gibi parlak gelmiyor. ABD dizilerde bunları tartışıyor.

Birde yeniden tarih yazıp işine geleni perdahlamayı bırak, gerisini yok saymak, entelektüel kılıflar aramak, içine özgürlük, eleştiri sıkıştırmak pek moda.

Sosyolog Tayfun Atay mesela televizyon  tarihini anlaşılan yeniden yazıyor miladı ‘İkinci Bahar’ ve sonrası, Şirin Payzın ile bu konuda hemfikirler.

Medyamız, ekranlarımızın son derece oriantalist  sosyolog bolluğu malum, Özkök ile kök söktük yıllarca!

Soğuk savaş kültürü sıkı oryantalist yetiştiriyor , kendi cinsini mikroskop altında inceleyip gördüğü değil öğretildiğini söyleyen sosyologlara alışığız da şimdi yeniden televizyon tarihi yazanı Prof. Tayfun Atav neden ‘İkinci Bahar’ ile başlattı TV  miladını acaba?

Tam da Cumhurbaşkanlığı ödülünü lütfen kabul ederken Şener Şen, Barış için yanlış anlamayın!

Aslında soğuk Savaş Kültür inadının  perçinlendiği bir dönemeçtir bu, klasik turşucuların yerini kebapçılar alır, sonra iş  sallanınca  bulaşıkçı kadın ve çocuklu dul kebapçı aşkına evrilir, soğuk savaş kültür repertuarında hep bunlar vardır zaten bir de istem dışı hamilelik, tecavüz, yanlış anlama, terk fotoroman kurgularıdır sorar gibi yapar takvim 12 Eylül’ü, 27 Mayıs’ı gösterir ama sorgulamaz.

Daha sonra herkesin koro halinde 12 Eylül’ü lanetlediği ama 12 Eylül’ü anlatmak yerine 12 Eylül’de hamile kalandan tut, aşık olana fotoromanlar siyasi dizi diye sürüldü.

Gerçek isimleri kullanıp istedikleri gibi yeniden tarih yazmak sonunda Taylan Özgür’ün ablası Hale Kıyıcı’yı çileden çıkarttı, kardeşim böyle ölmedi demedi mi? Hala aynı acıları kurgusal alemde yaratmak yüzleşememek ne menem iştir. Soğuk Savaş İnadıdır.   

Daha uzatmanın gereği yok, bu sırada kelle koltukta 12 Eylül’de ‘Herşeye Karşıyız’ diyenler, veya siyasetin ‘minikleri’ni yapanlar yok sayılıyor öyle mi?  

Yok sayanların filmi, dizisi yapılınca bu işlerle yüzleşip rahatlayacağız inşallah.

Sosyoloji insan toplumunun yapısı, fonksiyonları, gelişimi ve sosyal sorunları üzerine çalışır, ne tarih uydurur, ne de problem yaratır.

Sosyolojinin babası Comte din, metafizik, ve bilimsel üç temele dayandırdığı sosyolojiye  yaşadığımız günlerin armağanı olarak Profesör Tayfun Atay bir de ‘İslamın Laikleşmesi‘ni de eklemiş.

‘Fakirim ama gururluyum’ gibi olmuş. Okan Üniversitesi gurur duyuyor mu bilmem.

Halk Partisi PM üyesi bir başka akademisyen  Yüksel Taşkın ise gerek Aksay’ın programında gerek Diken‘e verdiği söyleşide en cesur teşhisleri dile getirmiş.  

‘Tarih ve Toplum CHP’yi iktidar olmaya zorluyor; kadro yenilenmesi umut yaratmıyor, soğuk savaş kuşağı değişmiyor’ mealindeki sözleri çok isabetli ve çağın ruhuna uygun çok cesur sözler.  

Ve Atay’ın ‘İslamın Laikleşmesi’ teşhisi aksine   AKP’nin ‘Hürriyetsiz bir İslam‘ yarattığını söylüyor.

Ve ekranlar bu iki fikri karşı karşıya getirmekten çok uzak.

Saygıyla Kayda Geçtik Efendim 

Necef Uğurlu / necefugurlu@gmail.com

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.