DOLAR 32,2904
EURO 34,7413
ALTIN 2.396,24
BIST 10.276,88
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 22°C
Açık
İstanbul
22°C
Açık
Sal 25°C
Çar 19°C
Per 17°C
Cum 17°C

Eminönü’nden 81’e bindik: Ayastefanos havası

11.12.2017
A+
A-

Eski tarih dersi notlarınızı hatırlayın; 93 Harbi’ni (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) bitiren antlaşmanın adı Ayastefanos’tu. Yeşilköy’ün eski adı bu. Sonra uçakla ulaşımın büyük lüks olduğu günlerden ‘Yeşilköy Havaalanı’ kalıbı çınlasın kulaklarınızda. Yani daha yoldayken anlıyorum ki burası öyle altı-yedi saatlik turla bitmez. Ama bu ilk adım olsun, başlayalım…

Eminönünden 81e bindik: Ayastefanos havası

— Osmanlı döneminde çoğunlukla Rum ve Ermeni nüfusla Levantenlerin yaşadığı balıkçı köyüymüş Ayastefanos. İsmi Aziz Stefanos’tan geliyor.
mHıristiyanlığın ilk şehidi kabul ediliyor Stefanos. Yahudiler tarafından Hz. Musa’ya küfretmekle suçlanmış, taşlanarak öldürülmüş. Mezarı uzun zaman sonra, 4. yüzyılda Filistin’de bulunmuş ve kemiklerinin başkent Konstantinopolis’e yani İstanbul’a getirilmesine karar verilmiş. Haberi alan Papa, Vatikan’a götürülmesini isteyince kemikler bir gemiye yüklenip İstanbul Limanı’ndan yola çıkmış. Fakat gemi Yeşilköy açıklarında fırtınaya yakalanıp karaya çıkmak zorunda kalmış. İşte o fırtına süresince kurulan çadırın bulunduğu noktaya daha sonra bir kilise inşa edilmiş.

— 19’uncu yüzyılda büyük çoğunluğu Sultan 2. Mahmud’un hediyesi olarak Dadyan ailesine ait olan Ayastefanos’un adı 1920’lerde Yeşilköy olarak değiştirilmiş. Bu ismi verenin, semtte yaşayan ünlü edebiyatçımız Halit Ziya Uşaklıgil olduğu söyleniyor. Sayfiye ve köy halini 1970’lere kadar korumuş. Ancak önce 1953’te Yeşilköy Havalimanı’nın açılması, sonra da göç dalgasıyla bu yapı hızla bozulmuş.

— 1988’de açılmış Ogün. Ohannes Bey, Kumkapılıymış. 15 yaşından sonra Yeşilköy’e gelmiş. Doğma büyüme buralı Garo Bey’e 50 yılda semtin nasıl değiştiğini de soruyorum: “Çocukluğuma göre kötü değişti. Herkesin birbirini tanıdığı bir mahalleydi burası. Ama tabii popüler bir yer; deniz kıyısında, merkeze uzak değil, havaalanına yakın; dolayısıyla kalabalıklaştı, çehre değişti. Fakat mesela sahil güzel oldu. Piknikçilerden şikâyet ediliyor çok ama her yerde var bu. Bizim Yeşilköylü olarak tek isteğimiz, buldukları gibi temiz bırakmaları. Yoksa insanlar gelecek tabii; bir ağaç altına, sahile, plaja…”

Eminönünden 81e bindik: Ayastefanos havası
Ogün, artık Garo Nergizyan’a emanet. 

— Ogün, bir müdavim mekânı. Garo Bey, “Buraya pusetle gelenlerin çocuklarını ağırlıyoruz artık, bundan güzel bir şey var mı?” diyor gururla. Peki ne yenir burada? “Babam da öyleydi, ben de öyleyim; biz biraz muhafazakâr mezeciyiz. Geleneksel lezzeti, klasiği devam ettiriyoruz. Çirozu, lakerdayı, topiği, balık tütsülemeyi ben yaparım zaten. Marmara kıyısında ne kadar liman varsa haftada bir-iki hepsini gezerim. Yeşilköy müşterisi bilinçli bir müşteridir, mevsimi olmayan bir balığı yediremezsiniz!”

— Bir de küçük not: Ogün kuruluşundan beri yılbaşında kapalı. Garo Bey, “Yılbaşı herkesin, burada çalışanlar da aileleriyle geçirmesin mi?” diyor; insanın içine anında tatlı hisler doluyor.

— Söz konusu Yeşilköy olunca, bu okuduğunuz çok eksik bir yazı, biliyorum. Üstüne kitaplar yazılmış, daha da çok yazılması gereken bir semtten bahsediyoruz çünkü. Bilenler bilmeyenlere anlatsın, gitmeyenler mutlaka bir tur atsın, gördüklerini bize de ulaştırsın; Yeşilköy bizi bekler…

Eminönünden 81e bindik: Ayastefanos havası

Kapıyı Adile Naşit açsa, içeriden Kemal Sunal çıksa…

— Roma Dondurmacısı’nda sohbet ederken Zekeriya Bey, 47 senedir aynı sokakta olduklarını ama eski dükkânlarının biraz ileride, bir konağın bahçesinde hizmet verdiğini anlatıyor. İşte o konağa çok aşinayız. Sanki kapıyı Adile Naşit açacak, sanki Şener Şen’in “Seni hiç sevmedim sütoğlan” diyen sesi duyulacak, sanki Kemal Sunal “Tutmayın küçük enişteyi!” diye çıkagelecek. Ya da belki Gülşen Bubikoğlu neşeyle bisikletine atlayacak, Hulusi Kentmen bıyıklarını burarak bir kahkaha patlatacak. ‘Süt Kardeşler’, ‘Tosun Paşa’, ‘Şaban Oğlu Şaban’, ‘Tokatçı’, ‘Cici Kız’, ‘Sevgili Dayım’… Ne filmler, diziler
çekilmiş bu konakta.

— Simenoğlu Konağı’nın önündeyim. Restore edilmiş, bakımlı, beyaz konaktan ve güzelim bahçesinden gözümü alamıyorum. Konağa adını veren Simenoğlu ailesiyle ilgili bilgiye ulaşamıyorum. Ama bir dönem Osmanlı aydınlarından Hayreddin Nedim (Göçen) Bey’in burada oturduğu bilinmekte. Sonra bir dönem onun oğlu Mehmet Sami Göçen de burada oturmuş olmalı ki birkaç mahalleli burayı “Sami Bey’in köşkü” diye anıyor.

— Buranın, Ayastefanos Antlaşması’nın imzalandığı bina olduğunu söyleyenler de var ama bu konuda 1894 depreminde yıkılan Dadyan ailesine ait Neriman Şah Yalısı bir adım öne çıkıyor.

— Şimdi Necla-Danış Köse çifti yaşıyor bu konakta. Daha önce de Yeşilköy’de oturuyormuş aile ama bu konağı 16 yıl önce satın almışlar. Necla Hanım, “Çok kullanışlı bir ev burası” diye anlatıyor: “Abdülhamit’in av köşküymüş. Yüksek tavanlar, geniş odalar, hamamı, piyano odası, şömine odası… Artık müstakil ev bulunsa bile bu kadar iyi düşünülmüşü yok.”

— Böyle bir evde oturmak büyük ne güzel bir histir kim bilir; hiçbir şeyi olmasa hikâyesi yeter…

Eminönünden 81e bindik: Ayastefanos havası

81 yaşında, her gün işinin başında

Mahalleliyle sohbet ederken hep “Onu Mehmet Amca bilir, buraların en eskilerindendir” diyorlar. “Nerede bulurum onu?” diyorum, çarşıdaki Bilenler fırınını gösteriyorlar. Mehmet Bilen, çakı gibi bir 81’lik. Hâlâ haftanın yedi günü sabah 6’da dükkânında oluyor. Safranbolulu aile, 1949’da Fatih’e gelmiş. 1959’da Yeşilköy’e taşınmışlar. Seyyarda simit satmışlar bir süre, sonra fırıncılığa geçmişler. 1981’de burayı açmışlar. “Ustalar işe geceden başlar zaten. Fırıncılık işi hiç durmaz. Ekmek bu; cenazen de olsa, bayramın da, bunu alıp yiyeceksin. Unun kaliteli, ustan iyi oldu mu ekmeğin de iyi olur. Ama artık iyi usta bulmak zorlaşıyor.” Çarşıda onu tanımayan yok, keyfi yerinde. Selam alıp vererek yürüyor, bir yandan da “Ben Yeşilköy muhtarı Mehmet Bilen! Çok güzel mahalledir burası, hadise yoktur. Herkes birbirine saygılı, sevgilidir” diyor gülen sesiyle.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.