DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C
İstanbul
°C
°C
°C
°C
°C

Dizi ve Sinema Sektöründe Haksız Rekabet ve Mobbing İddiaları

Dizi ve sinema sektöründe haksız rekabet ve mobbing iddialarını derinlemesine inceliyoruz. Bu sorunların sektöre etkileri, mağdurların yaşadığı zorluklar ve çözüm önerileri hakkında bilgi edinin.

06.03.2025
A+
A-

Haber Merkezi

Haber Merkezi

Dizi ve sinema sektöründe, haksız rekabet uygulamaları ve mobbing iddialarının gündeme gelmesiyle birlikte, bu konu resmi bir boyut kazandı. Rekabet Kurulu, sektördeki birçok firma hakkında incelemelere başladı ve konu mahkemeye taşındı.

YEŞİLÇAM’DA DA VARDI

Şöhret ve büyük kazançlar vaat eden bu sektör, her zaman tartışmalara ve skandallara konu olmuştur. Özellikle Amerikan sinemasının merkezi olan Hollywood, geçmişten günümüze kadar bu tür olaylarla sıkça karşılaşmıştır. Türkiye’de ise, “dizi piyasası” olarak adlandırılan bu alan, neredeyse toplumsal bir fenomen haline gelmiş ve devasa bir ekonomik büyüklüğe ulaşmıştır. Şu anda ortaya atılan bu iddialar, aslında “herkesin bildiği bir sır” niteliğindedir. Türk dizilerinin kökeni olan Yeşilçam döneminde de benzer durumların yaşandığı sıkça dile getirilmiştir. Ancak, sektörün doğası gereği medya ile iç içe olduğu için, bu iddialar geniş bir kitleye ulaştırılamamış; genellikle bar sohbetleriyle sınırlı kalmıştır.

ARTAN SİNEMA SALONLARI, BÜYÜYEN PASTA

Prof. Dr. Âlâ Sivas Gülçur’un 2020 yılında İstanbul Ticaret Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi’nde yayımlanan “Türk Sinemasında Yeşilçam Dönemi” başlıklı makalesinde, 1960’lı yıllardan itibaren sinema seyircisinin hızla arttığı ve bunun film üretimine olan talebi de artırdığı belirtilmektedir. Örneğin, 1950’li yıllarda İstanbul’da 100 civarında olan sinema salonu sayısı, 1961 yılında 213’e, 1975’te ise 373’e ulaşmıştır. Bu artış, sinemanın kârlı bir iş alanı olduğunu göstermiş ve sektöre dışarıdan birçok yeni ismin katılmasına neden olmuştur. Piyasanın dinamikleri; yapımcılar, bölge işletmecileri, yıldız oyuncular, çek ve senet kullanımı, yönetmenler ve senaristler üzerine inşa edilmiştir.

Dizi ve Sinema Sektöründe Haksız Rekabet ve Mobbing İddiaları

PARA KAZANMAK VE ŞÖHRETLERE YAKIN OLMAK

O dönemin sinema eleştirmenlerinden Erman Şener, Yeşilçam sinemasında yapımcıların çoğunun sinema kökenli olmadığını vurgulayarak, “Yapımcı olmak için herhangi bir ön koşul olmadığı için sinema dışından pek çok kişi yapımcılığa başlamıştı. Bu kişilerin asıl amacı, sinemayı bir sanat olarak icra etmek değil, daha çok kazanç sağlamak, ünlü olmak ya da ünlü isimlerle ilişki kurabilmekten ibaretti.” demiştir.

SALON SAHİPLERİ: SEYİRCİ ŞU OYUNCULARI İSTİYOR

Yeşilçam döneminde, Anadolu’daki sinema salonu işletmecileri de önemli bir rol oynamışlardır. Türkiye, 7 bölgeye ayrılmış ve bu bölgelerdeki salon sahipleri, çekilecek filmlerin konu ve oyuncu kadrosunu belirlemede etkili olmuşlardır. Bu sınırlı grup, Yeşilçam piyasasında çekilecek filmler için adeta bir şablon oluşturmuştur. İşletmeciler, salonlarındaki seyirci tepkilerini gözlemleyerek, “Seyircinin ne tür konuları beklediğini ve hangi oyuncuları istediğini biliyoruz.” şeklinde yorumlarda bulunmuşlardır. Ayrıca, Amerikan filmlerinden iyi gişe yapanların hızlıca uyarlanmasını istemişlerdir.

ONAT KUTLAR: YEŞİLÇAM’DA FEODAL BİR DÜZEN VAR

Şair, yazar ve sinema eleştirmeni Onat Kutlar, Yeşilçam ile ilgili değerlendirmelerinde burada yapılanların bir sanat değil, “zenaat” olduğunu savunmuştur. Kutlar, “Yeşilçam sistemi, feodal bir düzendi. Setlerde bir lonca hiyerarşisi vardı. Teknik kadro, kameramanlar, hatta oyuncular bile bu hiyerarşiye bağlıydı. Set, tipik bir loncaydı.” demiştir.

YÖNETMEN TARIK AKAN’A KIZINCA…

Bu durum o kadar yaygın ve yaptırım mekanizmaları o kadar güçlüydü ki, Türk sinemasının en önemli isimlerinden biri olan Tarık Akan bile zamanında piyasa zorbalığından nasibini almıştır. Levent Evkuran’ın, 4 Ağustos 2017’de Hürriyet gazetesinde yayımlanan “Hiç Yayınlanmamış Bir Tarık Akan Söyleşisi” başlıklı yazısı, bu ünlü ismin de sektördeki çarpık yöntemlerle mücadele etmek zorunda kaldığını göstermektedir. Evkuran, Kemal Sunal hakkında bir belgesel hazırlarken Tarık Akan ile de görüşmüştü. Akan, o görüşmede yönetmen Ertem Eğilmez’in kendisine nasıl baskı uygulayıp, film bulamaz hale getirdiğini şöyle anlatmıştır:

YAPIMCILARDAN ORTAK TAVIR: TARIK AKAN’LI FİLM OYNATMAYACAKSIN

“Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı’da son bir sahne çektik. Ardından merdivenlerde duracak, filmin afişini çekeceğiz. Kemal (Sunal) yanımda, Halit (Akçatepe) öbür yanımda. Ben de taşın üstüne çıkmıştım, şaka olsun diye, sululuk. Bunu gören Ertem (Eğilmez) Abi kameranın arkasından bana çok kötü hakaret etmeye başladı. O hakareti yediremedim kendime. O dakika seti terk ettim, gittim. İki üç saat sonra da sete geri geldim, ‘Arzu Film’den ayrılıyorum.’ dedim. Şoke oldu Ertem Abi, ‘Yapamazsın.’ dedi ama ayrıldım. O dönem, 8 büyük şirket, yılda 7-8 iş yapan film çekerdi. Benim bu tavrımın ardından yapımcılar ortak karar alarak, işletmecilere, ‘Tarık Akan’lı bir filmi oynatırsan diğer filmleri sana satmayacağız.’ dediler. Ben bir yıl boyunca işsiz kaldım. Bir yılın sonunda şunu yaptım: Maden filminin senaryosunu Yavuz Özkan’la çalıştım. Filmi anlatıyoruz ama bölgeler yine satın almıyorlar. Bunun üzerine ‘Cüneyt Arkın’la ortak oynayalım.’ dedim. İki star bir araya geldi. Maden de ancak öyle iş yapabildi, gene de ölü fiyatına.”

Kaynak: Ensonhaber

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.