DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C
İstanbul
°C
°C
°C
°C
°C

Devlette Devamlılık ve Türk Tarihinin Anlamı Üzerine Düşünceler

Devlette devamlılık ve Türk tarihinin anlamını irdeleyen bu içerik, tarihimizin önemli dönüm noktalarını ve milli değerlerimizi derinlemesine ele alıyor.

22.06.2025
A+
A-

Devlette Devamlılık ve Tarih Anlayışımız

İşte İsmet Özel’in kaleminden çıkan o önemli makale; “Devlette devamlılık” ifadesi, günümüzde bile bürokrasi ve devlet idaresinde sıkça duyduğumuz bir kavramdır. Peki, gerçekten devletler devamlı olabilir mi? Bu sorunun cevabını ararken, tarih ve kurumlar hakkında derinlemesine düşünmek gerekiyor. Cumhuriyet döneminde, inkılâpların radikal değişiklikleri olmasına rağmen, birçok uygulamada köklü geleneklerin sürdürüldüğünü görebiliyoruz. Bu ise, devlette devamlılık kavramının ne kadar yüzeysel ve yüzeysel bir koruma mekanizması olduğunu gösterir. Sadece bayram tatilleri ve resmi törenlerdeki küçük değişiklikler, bu devamlılığın gerçekliği hakkında yeterli ipuçları vermiyor. Asıl mesele, tarihimizin ve kültürel birikimlerimizin derinliklerinde yatan anlamdır. Geçmişteki olayların, bugünün ve yarının şekillenmesinde ne kadar etkili olduğunu anlamak, toplumsal gelişmeyi doğru okuma adına büyük önem taşır. Bu noktada, tarih yalnızca yaşanmış olayların toplamı değil, aynı zamanda geleceği şekillendiren bir bilinç ve iradedir.

Türk Tarihinde Müslümanlık ve Kimlik

Türklerin tarihi incelendiğinde, ilk Müslüman Türk devleti olarak Karahanlılar öne çıkar. Ancak, bu devletin kuruluşu sadece bir alimler ve düşünürler topluluğunun eseri değildir. Burada önemli olan, bölgedeki Rafızi ayaklanmalarını bastırmış ve bu sayede İslam’la bütünleşmiş bir Türk toplumu ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, gerçek Türk tarihi, genellikle resmen kabul edilen değil, yaşanmış ve etkili olmuş dini ve kültürel dönüşümlerle başlar. Ayrıca, “Türklerin geleceği İslam’dadır” söyleminin, içselleştirilmiş ve sağlam temellere dayalı olması, Türk milletinin tarihsel ve kültürel kimliğinin en güçlü parçalarından biridir. Osmanlı ve Selçuklu mirasına gösterilen özen, Türk milletinin köklerine ve tarihine bağlılığını gösterir. Bu miraslar, sadece yüksek devlet yönetimi ve askeri başarılar değil, aynı zamanda bir kimlik ve kültür bütünüdür.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Miras ve Modernizasyon

Türkiye Cumhuriyeti’ne devrolan miras konusunda, sadece Fatih döneminin kanunnameleri ya da Köprülü ailesinin yönetimi değil, aynı zamanda merkezî yetkelerin ve halkın günlük yaşamına sirayet eden sosyal ve ekonomik düzen de önemlidir. Bu miras, devletin vatandaşına sağladığı imkânlar ve koruma mekanizmalarıdır. Ancak, Osmanlı döneminde “küçük insan”ın, yani sıradan vatandaşın ve reayanın haklarının ne kadar korunabildiği, ve bu hakların günümüzde nasıl bir anlam kazandığı üzerine düşünmek gerek. Osmanlı’da, kendi topraklarında yaşayan herkesin, özellikle Müslüman ve gayrimüslimlerin, devletin ve padişahın korumasında olduklarını, hatta bazen bu koruma altında kendi kararlarını verme haklarına sahip olduklarını unutmamalıyız. Bu nedenle, bir gayri-Müslim’in kendi iç dünyasında halifeyi veya padişahı ortadan kaldırma hakkı bile var sayılırdı. Ancak, bu kararlar uygulamaya konurken hukuki sonuçlarının farkında olmak ve sınırlarını bilmek, devletin devamlılığı açısından elzemdi. Balkanlar’da milliyetçilik rüzgarlarıyla parçalanma sürecine girmesi, Osmanlı’nın iç bütünlüğünü sarsmış ve vatan fikrine uzak durulmasına neden olmuştur. Bu noktada, Batı’nın ve özellikle Batılı okur-yazarların, vatan sevgisinden uzak durmanın nedenlerini iyi anlamak gerekir. Çünkü, bu düşünceler, devlet ricalinin servet hırsı ve çıkarlarıyla yakından ilgilidir. “Riche comme des Pachas” (Paşalar kadar zengin) ifadesi, aslında yükseliş dönemine değil, çöküş ve yozlaşma dönemine aittir. Bu padişahlar ve paşalar, rüşvet ve yolsuzlukla servetlerini artırırken, aynı zamanda toprakların ve halkın hayati çıkarlarına da ihanet etmişlerdir. Bu süreç, Osmanlı’nın yıkılışında ve parçalanmasında önemli bir rol oynamıştır.

Misâk-ı Millî ve Milletin Birlik ve Beraberliği

Meclis-i Mebusan’ta yemin eden milletvekillerimizin, milletin bütünlüğü ve bağımsızlığı uğruna verdiği yeminin anlamını iyi kavramalıyız. Bu yemin, sadece söz değil, aynı zamanda bir sorumluluk ve vatan sevgisinin göstergesidir. Ancak, bu yeminlerin ve sözlerin içeriğinde gerçekten milletin bütünlüğü ve bağımsızlığına hizmet eden bir niyet olup olmadığını sorgulamak gerek. Özellikle, Diyâr-ı Rûm’u yeniden İslam topraklarına katma hayaliyle yemin edenlerin niyetleri, zaman zaman tartışmaya açıktır. Bu noktada, Türk milletinin hafızasında yer alan en büyük travmalardan biri, III. Selim döneminden itibaren Avrupa ve II. Cihan Harbi sonrası artan ABD hayranlığıdır. Bu hayranlık, Türklerin kendi tarihsel ve kültürel kimliğinden uzaklaşmasına sebep olmuştur. Türklerin tarih sahnesine çıkışını anlamak için, yalnızca Müslümanlık değil, aynı zamanda Anadolu’nun dirlik ve düzenine verdikleri önemi de göz önünde bulundurmak gerekir. Bir zamanlar “ileri” ülkelerden ve “geri kalmış” ülkelerden bahsedilirken, bu ayrımın aslında kolonyal ve emperyalist çıkarların bir parçası olduğu ortaya çıkmıştır. Günümüzde ise, “gelişmekte olan ülkeler” ifadesiyle, zihinler yeni bir umutla doldurulmak istenmektedir. Ancak, burada asıl mesele, Avrupa ve ABD merkezli düşüncelerin, gerçek anlamda bağımsızlık ve özgürlük arayışını engellemesidir. Benim nazarımda, hegemonyacı Batı’ya karşı adil ve hakkaniyetli bir güç dengelemesi sağlanmalı; bu, Türk milletinin geleceğinin anahtarıdır. Bu noktada, Osmanlı’nın yaklaşık altı yüzyıl boyunca var olmasının ve Türk milletinin bu süreci nasıl yönettiğinin sorgulanması, günümüz siyasetine de ışık tutacaktır. Çünkü, Türk milletinin kendi tarihine ve köklerine sahip çıkması, bağımsızlık ve özgürlük yolunun temel taşlarını oluşturur.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.