DOLAR 32,3832
EURO 34,7182
ALTIN 2.403,38
BIST 10.105,56
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 15°C
Az Bulutlu
İstanbul
15°C
Az Bulutlu
Çar 16°C
Per 19°C
Cum 18°C
Cts 18°C

Çocukluk Şiirdir Çocuk da Şâir

23.04.2021
A+
A-

“Çocukluk şiirdir; çocuk da şâir. Ne ki sırasında vezinsiz, kafiyesiz, tek mısrâ, hatta tek hecedir. Ama bakarsınız bir şah beyit, bir tam kıta ve büyük nükte de olabilir.”

Sâmiha Ayverdi

Çocukluk diyeceksiniz… Evet ama çocukluktan büyük ne var? Çocuğun işi, gücü yaşamaktır. ‘Hayattan zevk alma ustası’ ne dünle ne yarınla meşguldür. O ânın çocuğudur. Her şey bir şölen, bir coşku vesilesidir. Görüp, duymadığımızı, görür, duyar, anlar ve ister. Ağaçtaki ilk tomurcukla sevinçten deli olur. Tezgâhtaki turfandayı ilk o görür. Muazzam bir gözlemcidir. Hassas ve duyarlı, dâima mesâfeli bir o kadar deneyime açıktır. Tabiata yakınlığı samimidir, çamurlandığında üst-baş temizlemez. O, çiçek ruhlu kelebeğin peşindedir. Kendinden büyük hayâlleri ve bitmeyen sorularıyla gerçek bir araştırmacıdır. Her yeni güne yeni bir macera heyecanıyla başlayandır. Meraktır. Keşiftir. Değişime direnç göstermeyendir. Karşılıksız seven, beklentisiz verendir. Kendisine rehberlik etme gâyesiyle kitaplar devirenlerin sessiz kılavuzlarıdır çocuklar…

Elbette bu büyük şâiri ananlar yine şâirler ve sanatçılar olacaktı, olsundu. Yazdılar, çizdiler, oynadılar. Çocukluk memleketini âdeta sıla hasretiyle yâd ettiler. Çocukluğa öykündüler, ondaki büyüklükten dem vurdular. Biz küçükken, çok büyüktük, dedi Nâzım Hikmet. “Meselâ kollarımızı bir açardık, dünyayı kucaklardık! Güzeldik biz küçükken… Biz bir gülerdik küçükken, kalbimiz kahkahalar atardı… Sonra mı? Büyüdük. Kollarımızı açtığımızda bir kişiyi bile sığdıramayacak hâle geldik. Küçülene kadar büyüdük. Biz olamadık bir daha. Sen, ben olduk…”

“Çocuk olsam yeniden…
Bir tek düştüğüm için acısa içim
ve kalbim; çok koştuğum zaman çarpsa sadece…”

Cemal Süreya

Alexandre Dumas, anılarında, gözlerinden yaşlar boşanacak kadar canı sıkılan bir çocuk olduğunu söyler. Annesi onu ağlarken bulduğunda, sorarmış:

__ İyi ama Dumas neden ağlıyor?
__ Dumas ağlıyor, çünkü Dumas’nın gözyaşları var.

Çocukların mutsuzluğu yetişkinlerden öğrendiği söyleniyor. Bu gerçek, yıkıcı bütün duygular için geçerli olmasın? Onlara sorsanız, çocuk olmak oyun oynamaktır. Çocuk olmak doğal olmaktır. Korkmayı bilmektir. Hayâl etmektir. Küçük olmayı sevmektir. Kolayca arkadaş edinmektir. Sokaktan tuttuğu her hayvanı eve getirmek istemektir. Masala inanmak, aynı masaldan başka başka zevkler çıkarmaktır. Misâfirlerin sesini ninni edip salonda uyuyakalmak, kucakta yatağa taşınmanın zevkini yaşamaktır. Yürümektense koşmaktır. Biraz da yara bere demektir. Bağıra bağıra şarkı söylemektir. Hesapsızca davranmaktır. Bulutlarda hayvanlar aramak ve her hâl ü kârda bulmaktır. Evde yemediğini komşuda iştahla yemektir. Çocukluk, olmaz güzelliklerin diyârında yaşamak, az bilgiyle müthiş bir dünya yaratmayı başarmaktır. Ama en çok da büyümeyi istemektir.

“Affan Dede’ye para saydım / Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var ne adım / Bilmiyorum kim olduğumu.”

Cahit Sıtkı Tarancı

Halid Ziya Uşaklıgil soruyor: İnsan, tam mânâsıyla çocukluk devresinden ne vakit çıkmış olur; hatta hâlâ bugün katiyetle “İşte artık çocuk değilim!” demek mümkün müdür? Çocuk olmayan kimdir peki? Kime yetişkin denir? Küçüklüğündeki büyüklüğü kaybedene mi, büyüyerek çocukluk edene mi? Gaston Bachelard, çocukluk evine dâir anıların bizi çocukluk ülkesine döndürdüğünü söyler. Ona göre dış dünyanın anıları, eve özgü anılarla asla aynı tınıya sahip olamaz. İnsanın ilk evi, çocukluğu sayılabilir mi acaba? Fazıl Hüsnü Dağlarca çocukları kendi çocukluğu sayar ve sadece çocuklar için yazmış olmayı dilediğini söyler. Şermin Yaşar da öyle. Çocuklar için yazmayı görkemli bir meyve ağacının dallarından lezzetli meyveler toplamaya benzetiyor. Öykülerinin üstünde-başında bıraktığı kuş seslerinin ve çiçek kokularının keyfini çıkarıyor. Ayla Turan, heykelleriyle, çocuğu tam da olması gereken yerde var ediyor. Onun çocukları, hiçbir renge boyanmamış hâlleri, mânâlarına vurgu yapan cüsseleriyle en sâde deneyimlerin mâsum hazlarını yaşatıyor. Paulo Coelho’dan yolunu kaybeden büyüğe hatırlatma: Bir çocuğun gözlerinin içine bakın; çünkü bir çocuğun bir yetişkine öğretebileceği her zaman üç şey vardır: Nedensiz yere mutlu olmak, her zaman meşgul olabilecek bir şey bulmak ve elde etmek istediği şey için var gücüyle dayatmak.

“Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk
Hiçbir yere gitmiyor”

Edip Cansever

Tilbe Saran, Yıllar Gelip Geçti Ben Hâlâ başlıklı yazısında, çocukluğunun mutlu yuva günlerini anlatır: “Bahçemizde eski bir duvar kalıntısı var: hava güzelse orada saklambaç oynuyoruz, çiçeklere, ağaçlara bakıyor, hayvanlarımızı seviyoruz: kaplumbağa, kedi, kuş… Bir de salıncağımız var…

Mutfaktan mis gibi sıcak süt kokuları geliyor, yanında petit beurre bisküvileri…

Acaba resim mi yapacağız, hamurla mı oynayacağız? Yoksa şarkı mı söyleyeceğiz, belki de dans ederiz? Öğlen saatine kadar evcilik mi oynasak? Diğerleri uyanınca Gönül öğretmen bize hikâye anlatır mı acaba? Belki de sayıları öğretir, renkleri, şekilleri…Yoksa şu sandığı açar da içinden kuklaları çıkarır mı? Bayılıyorum o içine minik ellerimi yerleştirdiğim kuklalarla oynamaya. Gönül öğretmen bir de paravanı verirse bana, sabaha kadar perdenin arkasından konuştururum artık Kırmızı Başlıklı Kız’ı, Sindrella’yı, Deniz Kızı’nı, anneannemi, büyük teyzelerimi, Ayşe annemin aksi kocasını, bulutlara çıkan, kuyulara düşen çocukları, fasulye sırıklarına tırmanan devleri…Yıllar gelip geçti, ben hâlâ Gönül öğretmenin verdiği kuklalarla oynuyorum, bedenime geçirip arkadaşlarımla hayatı paylaşmak için.”

Gerçekleşmiş çocukluk hayâlleri gibi saltanatlı kaç şey var? Ve hiç şüphesiz geçmişin şiirini her dem dipdiri tutabilenler öncelikle sanatçılar oluyor.

Hiç bitmesin horoz şekeriniz…

Zeynep ASLAN

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.