Batı Karadeniz’in tarih kokan şehri

Daha önce tanışmadığım bu şehre Kastamonu Sanayici ve İşadamları Derneği KASİAD’ın davetiyle gittim. Yakın zamanda Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı TÜRKSOY tarafından 2018 Türk Dünyası Kültür Başkenti ilan edilen şehir, 7 bin yıllık tarihiyle bu unvanı sonuna kadar hak ediyor.

12. yüzyılda inşa edilen Kastamonu Kalesi ve 1885’ten bu yana şehre kuşbakışı bakan Saat Kulesi kentin ziyaret edilmesi gereken tarihi yapılarının başında geliyor.

Cumhuriyet Dönemi’ne ait çok önemli bir olayın, şapka devriminin izlerini de Kastamonu’da takip etmek mümkün çünkü burası Mustafa Kemal Atatürk’ün şapka devrimini başlattığı yer.

Bu kapsamda Türkiye’nin tek şapka müzesi Kastamonu’da bulunuyor.

Tarih kokan konaklar
Kastamonu’da şehir merkezinde 500’den fazla konak var. Hepsi beyaz badanalı, ahşap çerçeveli. İlk bakışta hepsi birbirine benziyor ancak farkları da güzellikleri de detaylarda saklı.

Hepsinin ön cephesinde farklı motifler var, bu da 500’den fazla konakta 500’den fazla motif anlamına geliyor. Yüzlerce yıl önce yapılmış bu ahşap konakların bir kısmı 1998 yılından itibaren restorasyon sürecine girmiş.

Konaklar aslına uygun restore edilerek restoran ve otel olarak hizmet vermeye başlamış. 150 yaşındaki Akif Bey Konağı bunlardan bir tanesi.

Yüksek tavanları, el işi ahşap mobilyalarıyla ziyaretçilerine rahat ve nostaljik bir ortam sunuyor. Kentte hala restore edilmeyi bekleyen pek çok konak bulunuyor.

Bu caminin çivisi yok!
Kastamonu’nun en önemli camilerinden biri, şehir merkezinde bulunan ve kentteki en büyük cami olarak bilinen Nasrullah Camii.

1506 yılında yapılan camii Kurtuluş Savaşı yıllarında önemli rol oynamış, şair Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşı’nı ilk bu camide okumuş.

Kent merkezine yarım saat uzaklıkta bulunan Mahmut Bey Camii ise sadece Kastamonu’nun değil Türkiye’nin de en ilginç yapılarından.

Hiç çivi kullanılmadan, tahtaların iç içe geçirilmesiyle yapılan bu cami 650 yıldır ayakta ve 2014 yılından bu yana da UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde.

Yüzde 70’i orman
Kastamonu, barındırdığı yeşil alanlarla bir Karadeniz şehri olmanın hakkını veriyor, kentin yüzde 70’i orman.

Özellikle kent merkezinden uzaklaşıp Türkiye’nin en büyük milli parklarından Küre Dağları Milli Parkı’na yaklaşmaya başladığınızda ağaçların sıklaştığını görüyorsunuz.

Yol üzerindeki yeşil, trafik ışıklarının tam aksine geç değil, dur diyor.

Arabanızı uygun bir yere park edip ağaçların fotoğrafını çekmek, temiz havayı solumak istememeniz imkansız.

Buraya çıkmak yürek ister!
450 metre yükseklikte bir platform ve ayaklarınızın altı tamamen cam. Platformun ucuna kadar yürümeyi başarırsanız, Çatak Kanyonu’nun 7 km’lik kısmını da içine alan muhteşem bir manzara sizi bekliyor.

Bu adrenalini hissetmek için yaz aylarında hizmete açılan, Kastamonu’ya yaklaşık 1,5 saat uzaklıktaki Çatak Kanyonu Cam Seyir Terası’na gitmeniz gerekiyor.

Düşmekten korkmanıza gerek yok, platformun önünde ve yanında yüksek korkuluklar var.

Terasın ucunda 60 tonluk bir ağırlığın üzerinde duruyor olacaksınız, bu ağırlığı taşıyabilmesi için de arka tarafta tam 900 ton metal kullanılmış.

İlkbahar ve yaz ayları cam terasta en güzel görüntüyü yakalayabileceğiniz dönem.

Tiridine bandım!
Kastamonu mutfağı hem hafızada hem damakta derin izler bırakan cinsten. En akılda kalan yemeklerinden biri banduma.

Yufkalar rulo yapıldıktan sonra kesiliyor ve tavuk ya da hindi suyuna batırılıp etin kendisiyle birlikte servis ediliyor. Fotoğraf: www.gezenanne.com

Bir de susamsız simidin et suyuna batırılıp, üzerine yoğurt ve etle servis edildiği tirit yemeği var.

Ünlü türküdeki ‘tiridine banmak’ buradan geliyor. Türkiye’nin genetiğiyle oynanmamış tek ve en sağlıklı buğdayı siyez ve Taşköprü sarımsağı da eve dönerken bavula atmanız gereken yöresel ürünlerden. Fotoğraf: www.nurselinmutfagi.com

İnsanları ve hayvanları
Kastamonu’nun halkı misafirperver ve yardımsever. Günaydınları, iyi akşamları etrafa dağıtırken kullandıkları araçlar büyük şehir insanlarından epey farklı.

Yaşadığım şehirde cımbızla zor aldığım bu dilekleri bol kepçe dağıtıyorlar etrafa.

Bir de belirtmeden geçemeyeceğim, sokak hayvanlarına çok iyi bakıyorlar. Sokakta gördüğüm tüm kedi ve köpeklerin bir yiyecek vereni ya da elini uzatıp okşayıp seveni vardı mutlaka.