Ata’yı anılarla anmak…
ANNESİNİN MEZARI BAŞINDA
(…) 27 Ocak’ta trenle, Manisa üzerinden İzmir-Karşıyaka İstasyonu’na geldi. Trenden iner inmez annesinin mezarına gitti. Orada şu konuşmayı yaptı: “Zavallı annem, bir zamanlar kurtuluşu bütün bir ulus için ülkü olmuş İzmir’in kutsal topraklarına bedenini emanet etmiş bulunuyor. Arkadaşlar, ölüm, yaratılışın en doğal bir yasasıdır. Fakat, öyle olmakla beraber, bazen ne üzüntü verici sonuçları olur. Burada yatan annem, zulmün, zorbalığın bütün ulusu uçurumuna götüren bir keyfî idarenin kurbanı olmuştur. Bunu açıklamak için izin verirseniz acılı yaşamının belli birkaç noktasına değineyim…
Abdülhamit devrinde idi. 1320 (1905) tarihinde okuldan kurmay yüzbaşı olarak çıkmıştım. Hayata ilk adımı atıyordum. Fakat bu ilk adım hayata değil, zindana rast geldi. Gerçekten de beni bir gün aldılar ve keyfî yönetimin zindanına koydular. Orada aylarca kaldım. Annem, bunu ancak ben zindandan çıktıktan sonra duydu. Ve hemen beni görmek için koşup İstanbul’a geldi. Ama orada kendisiyle ancak üç-beş gün görüşebildim… Çünkü yeniden o kötü yönetimin jurnalcileri, casusları ve cellatları oturduğumuz yeri sarmış, beni yine alıp götürmüşlerdi. Annem ağlayarak arkamdan geliyordu. Beni sürgüne götürecek olan vapura bindirilirken, o kadar çok istediği halde benimle görüşmesi yasaklandı da, gözyaşları içinde Sirkeci rıhtımında kalakaldı. Sürgündeki korkutucu günlerimi o, gönül kaygıları ve gözyaşları içinde geçirdi.

Büyük Atatürk’ten Küçük Öyküler Süleyman Bulut Can Yayınları 620 sayfa 40 TL
class=’cf’>
Annemin mezarı önünde ve Tanrı’nın yüce katında söz verip and içiyorum ki ulusumun bu kadar kan dökerek elde ettiği egemenliğinin korunması ve savunması için gerekirse annemin yanına gitmekte gecikmeyeceğim. Ulus egemenliği uğrunda can vermek, benim için vicdan borcu olsun, namus borcu olsun!”

NASIL KESERSİN?
Atatürk bir gün yaveriyle Köşk’ün bahçesinde yürüyordu… Bahçedeki yollarından birinin üzerinde duran çok yaşlı ve büyük bir ağaç vardı. Ağacın bir yanında dik bir sırt, diğer yanında suyu çekilmiş bir havuz olduğu için yolu büyük ölçüde kapatmakta, yürüyüşü zorlaştırmaktaydı. Bahçe Mimarı Mevlüt Baysal, Köşk’te yeni işe başlamıştı. Atatürk ve yaverinin yoldan eğilip bükülerek geçtiğini görünce, hemen atılarak, “Buyurursanız, derhal keselim Paşam” dedi. Bunu duyan Atatürk, bahçe mimarına dönüp sertçe baktı: “Yahu” dedi, “sen hayatında böyle ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin?”
(‘Bugünün Diliyle Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri’, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, s. 92-93)
