40’ından sonra, bekâr bir anne olarak iki ergen ve bir köpekle Kanada’ya göç etmek nasıl bir şey?
Eminim hepiniz yurtdışında yaşamanın nasıl bir şey olduğunu düşünmüşsünüzdür. Büyüdüğün toprakları terk etmek, ailenden uzak kalmak, işini gücünü bırakmak, yeniden başlamak… “Nasıl bir şeydir” diye mutlaka kendinize sormuşsunuzdur. Sonra da “Deli misin, otur oturduğun yerde!” diye içinizdeki sesi susturmuşsunuzdur.
***
Memleketin içinde bulunduğu ‘ahval ve şeraitin’ canımı sıktığı günlerden birinde kararımı verdim. Gidecektim. Öyle uzun uzun düşünülerek verilebilecek bir karar değil bu. Tepenin gerçekten atması lazım. Tabii bir de önce yapan, sonra düşünen biri olman… Sözüm 20’li yaşlardan dışarı ayrıca (!). O yaşlarda her şey kolay. 40’ından sonra bekâr bir anne olarak, iki ergen ve bir köpekle göçmekten bahsediyorum ben.
Kanada’da ilk doğum günü…
Neden bu ülkeyi seçtim?
7) Sokak ayılarını sevelim, koruyalım. Evimiz ormanlarla, derelerle ve dağlarla çevrili bir bölgede. Sokak kedisi veya köpeği yok. Ancak sincap, kokarca, rakun, hatta ayıyla rastlaşma olasılığın var. İlk ayımızda Mişka’yı gezdirirken yavru bir ayıyla karşılaştığımda korkudan üç buçuk attım.
4.5 ay oldu geleli. Çocuklar okullarına alıştı, ben işimi kurdum. Arkadaşlarımız var. Çok yoruluyoruz ama iyi de vakit geçiriyoruz. Başlarda zorlandığım, güldüğüm hatta dalga geçtiğim her şeyin medeniyetle ne kadar alakalı olduğunu görüp her geçen gün buraya gelmekle ne kadar doğru bir iş yaptığımı düşünüyorum.
Ama işte özlem… O çok koyuyor. Ailemizi, arkadaşlarımızı çok özlüyoruz. Akşamüstü olduğunda içime bir yalnızlık çöküyor. Türkiye uyuyor, WhatsApp’ım susuyor. Dün gece rüyamda koluma döner dövmesi yaptırdığımı gördüm! Yazıyı okuyanlar kibarca, “Üstün açık kalmış kızım” diyor, duyuyorum. Merak etmeyin, ‘deli’ derler diye Kanadalılara rüyalarımı anlatmıyorum.