DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C
İstanbul
°C
°C
°C
°C
°C

UNFPA’nın ‘Gerçek Doğurganlık Krizi’ Raporu: Dünya Nüfusu ve Doğurganlık Eğilimleri Üzerine Derinlemesine Bir Analiz

UNFPA’nın ‘Gerçek Doğurganlık Krizi’ raporu, dünya nüfusu ve doğurganlık trendlerine ilişkin kapsamlı ve derinlemesine analiz sunuyor.

11.07.2025
A+
A-

UNFPA’nın Güncel Nüfus Raporu: Dünya Nüfusu ve Doğurganlık Hedefleri

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA), küresel anlamda nüfus dinamiklerini ve doğurganlık trendlerini detaylı bir şekilde inceleyen “Gerçek Doğurganlık Krizi” başlıklı raporunu yayımladı. Bu kapsamlı çalışma, dünya genelinde birçok bireyin ve toplumun, istenen çocuk sayısına ulaşma konusunda yaşadığı zorluklara dikkat çekiyor. Raporda, özellikle kadın ve erkeklerin yaşam boyu hayalini kurdukları aile planı ve çocuk sahibi olma hedeflerine ulaşmakta karşılaştıkları engeller vurgulanıyor.

Raporun temel bulgularından biri, küresel anlamda insanların %37’sinden fazlasının, istedikleri sayıda çocuk sahibi olma hayallerini gerçekleştiremediği yönünde. Ayrıca, YouGov ve UNFPA tarafından yürütülen uluslararası anketlerde, yaklaşık 14 ülkede 14 binden fazla katılımcı ile gerçekleştirilen araştırmalarda, bireylerin yaşamlarının farklı dönemlerinde hayal ettikleri ideal çocuk sayısını değiştirmeleri gerektiği ortaya çıktı. Katılımcıların %18’i, istedikleri sayıya ulaşamayacaklarına inandıklarını ifade ederken, %11’i daha az, %7’si ise daha fazla çocuk sahibi olduklarını belirtti.

Özellikle 50 yaş ve üzeri bireylerde, bu oranlar daha da çarpıcı hale geliyor; yüzde 31’i, istedikleri sayıda çocuk sahibi olamadıklarını, yüzde 12’si ise daha fazla çocuk sahibi olduklarını dile getirdi. Bu veriler, dünya nüfusunun 8,2 milyarı aşarken, önemli bir kısmının doğurganlık hedeflerine ulaşamadığını gösteriyor. Dünya Nüfus Günü vesilesiyle, UNFPA 2025 Raporu, bölgesel nüfus artış ve azalış eğilimlerini detaylı şekilde paylaşıyor.

Son 50 Yılda Yaşam Süresi ve Nüfusun Yaşlanması

Rapora göre, son yarım yüzyıl içerisinde, küresel ortalama yaşam süresi dramatik bir şekilde artarak 59 yıldan 73 yıla yükseldi. Bu gelişme, tıbbi ilerlemeler, sağlık hizmetlerine erişimin artması ve yaşam standartlarının yükselmesiyle doğrudan ilişkili. Ancak, aynı zamanda doğurganlık oranlarındaki düşüş ve artan yaşam beklentisi, dünya nüfusunun yaşlanma eğilimini hızlandırdı. 2023 itibarıyla, 65 yaş ve üzeri nüfus, dünya genelinde yaklaşık 809 milyon seviyesinde bulunuyor ve bu sayının 2050’de 1,6 milyara, yüzyıl sonunda ise 2,4 milyara ulaşması öngörülüyor.

Raporda, yaşlı nüfusun sadece sosyal güvenlik ve sağlık harcamaları açısından değil, aynı zamanda ekonomik katkı açısından da büyük önem taşıdığına dikkat çekiliyor. 2020 yılında, 50 yaş ve üzeri bireyler küresel ekonomik faaliyetlere yaklaşık 45 trilyon dolar değerinde katkı sağladı. En hızlı yaşlanma eğilimi, gelişmekte olan ülkelerde görülse de, gelişmiş ülkelerde de yaşlı nüfus oranında ciddi artışlar gözlemleniyor. Bu bağlamda, birçok ülke, yaşlanma sürecine uyum sağlamak amacıyla sağlık, emeklilik ve sosyal destek sistemlerini güçlendirmeye yönelik adımlar atmak zorunda kalıyor. Bu değişim, yaşam süresinin uzamasıyla doğrudan bağlantılı olup, doğurganlık oranlarındaki düşüş ve nüfusun yaşlanması birlikte, genç nüfusun azalmasına neden oluyor.

Bireylerin Üreme Hakları ve Sosyoekonomik Faktörler

Rapor, “reproductive agency” yani “üreme ajandası” kavramını detaylandırarak, bunun sadece çocuk sahibi olmayı istememe hakkını değil, aynı zamanda çocuk sahibi olma kararını bilinçli ve özgürce verebilme kapasitesini de kapsadığını vurguluyor. UNFPA, bu krizinin temel nedenlerinden birinin, bireylerin uygun yaşam ve sosyal ortamların eksikliği nedeniyle, hayalini kurdukları aile planını gerçekleştirememeleri olduğunu belirtiyor. İnsanların, çocuk sahibi olma hakkına sahip olmalarının yanı sıra, bu kararlarını zamanında, bilinçli ve özgürce alabilmeleri gerektiğine vurgu yapılıyor. Ancak, ekonomik istikrarın, eşit ve kapsayıcı sosyal ortamların ve kaliteli sağlık hizmetlerinin yetersizliği, bu hakkın kullanılmasını sınırlandırıyor.

UNFPA İcra Direktörü Dr. Natalia Kanem, raporun kaleme alındığı yazısında, politika yapıcıların, doğurganlık oranlarını kontrol altına almak veya artırmak yerine, bireylerin kendi doğurganlık tercihlerini gerçekleştirebileceği, sürdürülebilir ve destekleyici sosyal-ekonomik ortamların oluşturulmasına odaklanması gerektiğini belirtiyor. Bu yaklaşım, hem bireysel özgürlüklerin korunması hem de nüfus dinamiklerinin sağlıklı bir biçimde yönetilmesi açısından büyük önem taşıyor.

Küresel Nüfus Artış ve Bölgesel Farklılıklar

Raporda, küresel nüfus artışında Afrika kıtasının öncü rolü öne çıkıyor. Afrika’nın, doğurganlık oranlarının yüksekliği sayesinde, küresel nüfus artışında başı çektiği belirtiliyor. Asya kıtasında ise, bölgeye göre değişen doğurganlık oranları dikkat çekiyor. Avrupa ise, nüfusun azalması ve yaşlanma eğilimleriyle karşı karşıya kalmış durumda. UNFPA verilerine göre, Batı ve Orta Afrika’da kadın başına ortalama 4,3 çocuk, Doğu ve Güney Afrika’da ise 4 çocuk seviyesinde seyrediyor; bu oranlar dünya ortalaması olan 2,2’nin oldukça üzerinde. Bu bölgelerde, yaklaşık %40’ı 14 yaş altında olan genç nüfus yoğunluğu dikkat çekiyor. Raporda, Afrika’nın genç nüfus yapısının, gelecekte küresel ekonomik ve iş gücü piyasaları açısından kritik önemde olduğu vurgulanıyor. Ayrıca, Hindistan, Çin, Güney Kore ve Japonya gibi ülkelerde düşük doğurganlık oranları ve yaşlanan nüfus, ekonomik büyüme hızını sınırlayan faktörler olarak öne çıkıyor. Buna karşın, Endonezya, Filipinler ve Güneydoğu Asya ülkelerinde ise, nüfusun hafif de olsa büyüme eğiliminde olduğu gözlemleniyor. Avrupa ve Orta Asya’da, kadın başına doğurganlık oranı 2,1 seviyesinde iken, Almanya, İtalya ve Rusya gibi ülkelerde bu oran 1,3 ile 1,6 arasında değişiyor. Bu ülkelerde, azalan iş gücü ve yaşlanan nüfus, ekonomik ve sosyal zorlukları beraberinde getiriyor.

Ekonomik Koşullar ve Doğurganlık Arasındaki Bağlantı

Raporda, bireylerin doğurganlık hedeflerine ulaşmalarını engelleyen temel nedenler arasında, ekonomik belirsizlikler, sağlık hizmetlerine erişim sorunları, uygun eş bulma güçlüğü ve ev içi cinsiyet temelli iş bölümü yer alıyor. Katılımcılar arasında yapılan ankette, çocuk sahibi olmak isteyen 10 bin bireyin %39’u, maddi güvensizliklerin kararlarını olumsuz etkilediğini belirtiyor. Ayrıca, %21’i işsizlik ve iş güvencesizliğinin, %19’u ise konut piyasasındaki sorunların, doğurganlık tercihlerinde belirleyici olduğunu ifade ediyor. Özellikle 40 yaş altı kadınlar arasında, ev içi işlerin eşit paylaşımında yaşanan sorunların, doğurganlık hedeflerinin gerçekleşmesine engel olduğu saptandı. Kadınlar, erkeklere kıyasla bu konularda yaklaşık iki kat daha fazla zorluk yaşarken, bu durumun, toplam doğurganlık oranlarının düşüşüne katkı sağladığı düşünülüyor. Bu bulgular, ekonomik ve toplumsal politikaların, aile planlaması ve kadın hakları alanında bütüncül bir şekilde ele alınmasının önemini ortaya koyuyor.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.