Dijital Dünyada Haya Ahlakının Önemi ve İdrak Ölümü
Dijital dünyada haya ahlakının önemi ve idrak ölümü üzerine derinlemesine bir inceleme. Değerlerimizi korumak için neler yapmalıyız?
Haber: Ziya Gündüz
Programın sunuculuğunu Muhammed Sarı üstlendi. Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başlayan program, Çekmeköy Müftüsü Abdüsselam Özdere’nin yaptığı dua ile iftarlar açıldı. İftardan sonra davetlilere hitap eden Prof. Dr. Mehmet Görmez, “İnsanoğlu, idrak sahibi bir varlıktır. Aklıyla, kalbiyle, ruhuyla ve hisleriyle idrak eder. Ancak, bu idrak yolları içerisinde görsel idrak egemen hale gelmiştir. Görsel idrakin hâkimiyetiyle diğer idrak yolları zayıflamaya başlamıştır. Kalbin idraki ise bir çeşit ölümle karşı karşıya kalmıştır. Yeryüzünde bir insanın karşılaşabileceği en büyük ölüm, idrak ölümüdür” dedi. Görmez, Kur’an-ı Kerim’de: “Onların kalpleri var, onunla akıl etmezler”, “Kulakları var, ama onunla işitmezler”, “Onların gözleri var, ama görmezler” derken bir çeşit idrak ölümünden bahsetti. Bu idrak ölümü, görsel hâkimiyetle gerçekleşiyor. Çünkü aklın idraki zayıflıyor, kalbin idraki bir çeşit ölümle karşı karşıya kalıyor” diye konuştu.
BEDEN ÜLKESİNDE DİJİTALLEŞMEYLE BİRLİKTE BİR DARBE OLDU
Prof. Dr. Mehmet Görmez, konuşmasında Gazali’den çarpıcı örnekler verdi. “Gazali başta olmak üzere, eski alimlerimiz insanı bazen bir kâinata, bazen müstakil bir dünyaya, bazen bir ülkeye, bazen de bir şehre benzetirler. Bu kalp, beden ülkesinin sultanıdır. Akıl, beden ülkesinin veziridir. Gözler, beden ülkesinin kapılarını bekleyen bekçilerdir. Kulaklar, beden ülkesinin habercileridir. Dil, sultanında, vezirinde tercümanıdır. Beden ülkesinde dijitalleşmeyle birlikte bir darbe oldu. Darbeyi sultan yapmadı, sultana yaptılar. Darbeyi vezir yapmadı, vezire darbe yaptılar. Kim yaptı? Beden ülkesinin kapılarını bekleyen bekçiler yaptı. Yani gözler. Gözler, böylece sultanın egemenliğine son verdiler. Vezirin yönetimini yok ettiler. Böylece beden ülkesini işgal ettiler.” şeklinde konuştu.
GÖRSELLİK BÜTÜN İNSANLIĞI KUŞATTI
Sanal bağımlılığın ne kadar vahim bir durum olduğunu vurgulayan Mehmet Görmez, şu ifadeleri kullandı: “Böylece görsellik bütün insanları kuşattı. Göz, akla dedi ki; benim görmediğime inanmayacaksın. Göz, kalbe dedi ki; benim görmediğime teslim olmayacaksın. Aslında şirk tam da buradan çıktı. Allah’a şirk koşmak, puta tapmak, Tanrıyı bir put şeklinde tasavvur etmek. Kiliseye ikon sokmak, buradan ortaya çıkıyor. Göz, dedi ki; ben sadece gördüğüme inanırım. Öyleyse siz de sadece benim gördüğüme inanacaksınız. Metafizik âlemi ben görmüyorsam, siz de reddedeceksiniz.”
MAHREMİYET TEHLİKESİ
Bu darbeyle birlikte bütün insanlığı kuşatan üç tane hastalık olduğuna dikkat çeken Mehmet Görmez, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Birincisine ‘teferrüç’ diyoruz. Teferrüç; sürekli izleme, sürekli bakma, sürekli seyretme bağımlılığıdır. Yani nazar değil, yani basar değil. Seyretme, izlemek, ekranı haşa bir mihrap gibi görüp, onun önünde bir abid gibi oturup saatleri orada geçirmek. Cep telefonunda anlamsız şeylerle zaman öldürmek. İkincisi, ‘tecessüs’. Tecessüs; başkalarının mahremiyetine sahip olmaktır. Başkalarının mahremiyetine hâkim olmaya çalışmaktır. Onları araştırmak, kim ne yapmış, kim kimi takip etmiş, kim nereye gitmiş, kim ne içiyor, kim ne yiyor. Bütün mahremiyeti ortadan kaldıran tecessüstür.”
TOPLUM OLARAK BİR FOTOĞRAF FETİŞİZMİ YAŞIYORUZ
“Üçüncü hastalık ise ‘tekeşşüf’. Tekeşşüf; seyretme değil, seyredilme hastalığıdır. Görünme ve görülme hastalığıdır. Ekrandaki görüntüsüne aşık olma hastalığıdır. Toplum olarak bir fotoğraf fetişizmi yaşıyoruz. Bizim çocukluğumuzdan kalma bir veya iki fotoğraf var. Şimdi her çocuğun her halinin fotoğrafı var. Ben camide namaz kıldıktan sonra, gençler gelip Allah kabul etsin diye bize sarılırlardı. Şimdi ise ‘hocam, bir selfie çekebilir miyiz?’ diyorlar. Artık fotoğraf, namazın neredeyse bir parçası haline geldi. Bu suret fetişizmi, gözün beden ülkesindeki darbe eserlerinden bir tanesidir. Tekeşşüf hastalığının tezahürlerinden biri de insanoğlunun çirkin hallerini, yani insanlığın bütün aklını, ruhunu ve kalbinin iğrendirecek görüntülerini, tüm insanlığın gözünün önüne serme çabasıdır.”
HAYA İMANDANDIR
Hz. Muhammed (s.a.s) “Benim ümmetimin günah işleyenlerinin içerisinde, günahının reklamını ve propagandasını yapanlar affedilmeyecektir. Kötülüklerini ifşa eden, bu kötülüğü bütün insanlığa yayanların aftan nasipleri olmayacaktır” buyurmuştur.
DİJİTAL KUŞATMAYA ÇARE: HAYA AHLAKI
Mehmet Görmez, dijital darbeye karşı çarenin ne olduğunun reçetesini sundu. “Peki, bütün bu kötülüklere karşı çare nedir? Görsel idrakin egemenliğinden nasıl kurtuluruz? İdrak ölümüne maruz kalmamak için ne yapmamız gerekir? Çare ‘haya ahlakı’dır. Haya, bizim zan ettiğimiz gibi basit bir utanma duygusu değildir. Utanma duygusunun Arapça karşılığı ‘hacel’dir. Başkasına mahcup ve rüsvay olmamak için dikkatli davranmaktır. Bizdeki utanmak kavramı, haya kavramının karşılığı değildir. Haya, hayat kökünden gelir. Çünkü haya, hayattır. Hayâ, bir insanın diri olduğunun en büyük emaresidir. Hayasını kaybeden insan, bilinç ölümüne maruz kalmıştır.” Bu sebeple Hz. Muhammed (s.a.s) “her dinin temel bir ahlakı vardır. Benim getirdiğim dinin temeli ahlakı hayadır” buyuruyor.
HAYA RUHUN EN BÜYÜK EYLEMİDİR
Mehmet Görmez, dört çeşit haya olduğunu belirtti. “Allah’tan haya, meleklerden haya, insanlardan haya ve insanın kendi kendisinden hayası. İnsanın kendi kendisinden hayasını kaybetmesi, kötü halidir. Onurunu kaybeder. Çünkü izzetini kaybeder. Çünkü şerefini kaybeder. İnsan olma vasfını kaybeder. Nazar ve müşahede aracı olan göz, bir şehvet aracına dönüştüğü zaman, göz dokunan ele dönüştüğü zaman, akıl göze indiği zaman, göz ele dönüştüğü zaman, insanoğlu kendi onurunu kaybeder. Bu nedenle haya ile ilgili Kur’an ayetlerini ve Hz. Muhammed (s.a.s)’in sözlerini şimdi çok daha iyi anlıyoruz. Peygamber Efendimiz “haya imandandır” der. Haya ile hayat bulacağımız büyük bir ahlaktan söz ediyor. Haya, gözün secdesidir. Haya, aynı zamanda ruhun en büyük eylemidir. Ruhun zerafetidir.
HAYA GÖZÜN SECDESİDİR
“Dijital dünyada var olmanın iki tane şartı var. Birisi yüksek bir irade, çelik gibi bir irade; oruç, bize bu iradeyi emretmek için gelmiştir. Oruç, hür insanların ibadetidir. Oruç, özgürlüğüne sevdalı insanların ibadetidir. Oruçun en büyük amacı, bize güçlü bir irade kazandırmaktır. Beden ülkesinde şehevi arzuların egemenliğine girdiğinde, beden ruhun hapishanesine dönüşüyor. Ruh, ancak imanla o hapishaneden kurtulduğu zaman özgürlüğün tadına erer. Beden, arzuların esiri olduğunda, ruhun hapishanesine dönüşür. Allah, insanı yatar haldeyken iki yazılım yerleştirdi. Halik sıfatıyla, ‘tabiat aklı’ yazılımını yerleştirdi. Fatır sıfatıyla, ‘fıtrat’ isimli bir yazılım yerleştirdi. Tabiat yazılımını bedene yerleştirdi. Bakmak, yemek, içmek, her şey oraya dahildir. Fıtrat dediğimiz yazılım ise ruha yerleştirildi. Bu ikisi arasında ki ilişki koptuğu zaman psikologlara gideriz.”
HAYA HAYATTIR
“İkincisi ise, bize hayat verecek güçlü bir haya duygusudur. Bize bu dijital dünyada idrak ölümünden kurtaracak güçlü bir haya ile ancak ayakta kalabiliriz. Aksi takdirde çocuklarımız ağladığı zaman eskisi gibi ağzına emzik vermiyoruz, ellerine ekran veriyoruz. Bu çocuklara yazık ediyoruz” uyarısında bulundu.