DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C
İstanbul
°C
°C
°C
°C
°C

Ahmet Can ile “İpini Koparan” Üzerine Röportaj

Ahmet Can ile “İpini Koparan” üzerine gerçekleştirdiğimiz özel röportajda, sanatçının ilham kaynaklarını, projelerini ve hayata dair düşüncelerini keşfedin. Bu samimi sohbet, onun dünyasına dair derin bir bakış sunuyor.

14.03.2025
A+
A-

İşte O Röportaj

Yazar Ahmet Can ile uzun yıllara dayanan bir dostluğumuz var. Onu tek bir cümlede tanımlamak gerekirse, son derece umursamaz ve kayıtsız bir yapısı olduğunu söyleyebilirim. Sanki dünya yansa, umrunda değil gibi bir rahatlığı var. Ancak Profil Yayınları’ndan çıkan son romanı İpini Koparan, hiç de öyle dingin ve huzurlu bir kitap değil. Sert ifadeler, zaman zaman küfürler, kadınları aşağılayan tahliller, sahte kitap üretmeleri ve daha neler neler… Ahmet Can’a İpini Koparan‘ı sordum; o da tüm samimiyetiyle cevapladı.

Kitabın İsmi Neden İpini Koparan?

İpini koparmış birinin delilik hikayesini anlatıyorum. Eğer normal bir insanı anlatmayı tercih etseydim, belki de kitabın ismi “Normal Bir İnsan” olacaktı.

Kitapta Çocukluk Aşkını mı Anlatıyorsun?

Keşke bu kadar renkli bir çocukluk aşkım olsaydı. Romanların otomatik olarak otobiyografik ögeler taşıdığı söylenir ama ben tamamen kurgusal bir yapı oluşturuyorum. Çevremdeki insanları gözlemleyerek, çocukluğumdan beri sürekli bu gözlemler üzerine düşünüyorum. Tanıdığım farklı insan hikayelerini birbirine bağlayıp yeni bir olay örgüsü oluşturmaya çalışıyorum.

Bu Olay Örgüsüne Kendin Dahil Olmuyor Musun?

Kendimden kopuk bir şekilde, o parça parça hikayeleri birleştiren zihnimle, bir tür dahil olmuş oluyorum. Ama bu, olayı bir roman haline getirme açısından bir katılım. Belki de yazarken kendimi kendimden koparmaya çalışıyorum. Nihayetinde, edebiyat, bir şey anlatmaya çalışan insanın hayal dünyasıyla ilgili bir yazım serüveni. Ben o bir şeyi anlatırken başka bir şeye dönüşmeden yazamam.

Neye Dönüşüyorsun?

Kendime yabancı olan karanlık yanıma dönüşüyorum. Yazma eylemi benim açımdan oldukça karanlık bir süreç. Üretirken yalnızlaşıyorum, içe yöneliyorum ve yalnızca bilinçaltındaki parçalardan besleniyorum. O bilinçaltı, benim karanlık yanımla yüzleşmemi sağlıyor. Severek yazanlara gerçekten hep gıpta etmişimdir. Ben severek değil, kendimi zorlayarak yazıyorum. Çünkü yazdıklarıma öyle bir yabancılaşıyorum ki, çoğu zaman bunları nasıl yazdım diye kendimi sorguluyorum. Yazma sürecinde bölünmüş bir kişiliğin etkisine giriyorum ve o labirentte yalnızca kelimeler bana yol gösteriyor; o yolun engebelerinde yaralanıyorum ama bu yara hızla kabuk bağlıyor. Yazmak benim için bir tür yok olma ayini.

Ama Bu Hallar Okuru İlgilendirmiyor mu?

Ben ilgilendiriyor demedim ki. Kendi yazma serüvenimden bahsettim. Hayır, demek istediğim, anlaşılmamak isteyen bohem bir yazar gibi konuştun… Hakaret gibi algıladım bunu; anlaşılmak istiyorum ama herkesin anladığı şekilde değil.

Herkesin Anladığı Şekilde Anlaşılmak da Ne?

Yazarken konudan çok konuya, yani okura yönelen yazarlar vardır. Ben ise yalnızca okura yönelik değil, konuya yönelik bir konsantrasyonla veya ilhamla yazıyorum. Kitapta sıradan bir insan olmaktan bahsediyorsun. Neden sıradan bir insan olmak gerekiyor? Oysa sıradan bir insan olmak demek, hiç yaşamamak demektir. Ben hiç yaşamamayı acı içinde yaşamaya yeğlerim. Afili cümlelerim yok, acıdan besleniyorum tarzı absürtlüklerle de aram yok. Sıradan olabilmek bana göre bir insan için en üst seviye. Sıradanlığın cazibesi seni görünmez kılar. Hem sen dikkat çekmezsin, hem de dış dünyandaki aykırılıklar, acılar, kopuşlar, intiharlar, sevdiğin insanların ani ölümü büyük bir travma oluşturmaz. Sıradanlığın cazibesi kabullenmektir; sürece, yani kadere teslim olmaktır. Eskilerin tabiriyle, zuhurata tabi olmak. O zuhurat ne getiriyorsa, ona keşke teslim olabilsem.

Kitabın Bir Bölümünde Sıradan İnsanlardan Hiçbir Dengeyi Bozmadıkları İçin Nefret Eden Bir Karakterin Var Ama?

Evet, bu yüzden başta da söylediğim gibi o karakterim deli. Yani sıradanlığı yadsıyan, kendini zeki sanan, yeni bir şeyler söylediğini zanneden insan aslında sadece bir tür delilik yaşıyor. Zararlı deliler ve zararsız deliler var; raporlu olanlar genelde zararsızdır. Ama kendini akıllı sanan ve içimizde dolanan o kadar çok deli var ki. Ve işin tuhafı da şu: Deliliklerini devrimcilikle veya aykırılıklarıyla öyle güzel perdeleyebiliyorlar ki, akıllı insan o kadar düşük bir seviyede olmadığı için onları akıllı sanıyor. Yani akıllı insan daha yapıcıdır. Bardağın her zaman dolu tarafını görür ama bu, şu anlama da gelmesin; her türlü sömürüye, her türlü aşağılanmaya göz yumar. Hayır, o sadece iyi insan olmaya çabalar, bunun dışında bir radikalliği yoktur. Çünkü ahlak, din, bilgi, aile, kültür, çevre, ideolojiler insanı daha iyi insan yapmaz. İnsan, içindeki empati duygusuyla diğerlerinden farklılaşır ve iyiliğe ulaşır. Yoksa o saydığım tüm araçlar, içindeki kötülüğü daha kıvamlı bir hale getirir. İyi ise de, bu defa daha kıvamlı iyi olur. İnsan, sadece kendinden uzaklaşarak, egodan tamamen arınarak iyiliğe ulaşabilir. Kötülük ise egodan beslenir. Dini bütün bir egoist ile ateist, Marksist, agnostik, anarşist bir egoist arasında hiçbir fark yoktur; biri inandığı değer uğruna göz kırpmadan adam öldürür, diğerleri de. İyi insan da öldürür ama o, benliği öldürmüştür. Ego, tüm duygu bozukluklarının anasıdır.

Kitabın Bazı Yerlerinde Küfürler, Argo İfadeler de Yer Alıyor. Neden Böyle Bir Yol İzleme Gereği Duydun? Küfürsüz Edebiyat Olmaz mı?

Elbette olur ama benim İpini Koparan da bunu yapmam imkansızdı. Çünkü anlattığım karakterler, gerçek hayatta çok küfür ediyorlardı; onları yalın bir şekilde gerçeğe uyarlamak için oldukları gibi yansıtmaktı gayem. Yoksa kendi hayatımda küfür etmeyi sevmem ve tercih de etmem. Küfür, güçsüz insanların kendilerini iyi hissetmek için kullandıkları bir ara gazıdır.

Senin Karakterlerinde Güçsüz, Kaybeden Bir Kişi Bu Yüzden mi Küfür Ediyor?

Evet, o ancak argoyla var olabilir çünkü kendisinden intikam almak için yaşıyor. Veya yaşıyor gibi yapıyor. Hayatın ona sunduğu varoluş biçimi bu. İpini Koparan, küfretmese deli olduğunu anlayacak. O dili kullanarak kendi deliliğini perdeliyor. Her eylem, bir sonrakine zemin oluşturmak için zihinde kurgulanır. Ama sonrası olmayan bir dünyada deliliğin farkına varış başlar. Dönüşü, çok daha zor bir yoldur o.

Delilerden Bahsederken Sanki İçerden Biri Gibi Konuşuyorsun; Onları Çok İyi Tanıyor Gibi?

İyi tanıdığımı müşahade edebiliyorsan, o zaman sen… (*burada araya giriyorum, sözünü keserek “Tamam, diğer soruya geçeyim” diyorum gülerek.)

Kitapta Psikoloji İlmini Çok Hafife Alıyorsun; Bunun Sebebi Nedir?

Bir ilim olarak görmüyorum desem yeterli mi? Çünkü bu mevzu çok su kaldırır.

Bunca Psikiyatrist, Psikolog O Zaman Ne İş Yapıyor?

Bence bu soruya onlar cevap vermeli. İnsan kendini kurtaramıyorsa, bir başkası onu asla o kuyudan kurtaramaz. “Kendine gel, kendini bırakma” demek için oradalar. Bunu zaten tüm öğretilerde bulabilirsin. Ama o öğretiler sana kimyasal ilaç vermez. O acıyla yaşamayı yüceltirler. Çünkü insan, acısından beslendiği nispette kendi gelişimini tamamlayacak. Bir başkasının telkiniyle iyileşiyorsan; yarın bir başkası seni yine hasta edebilir demektir bu. O halde ne gerek var bu kısır döngüye girmeye?

Kitapta Kadınları da Çok Basite Alıyorsun; Kadınlar Anlattığın Kadar Zayıf mı?

Başta da söyledim; bu bir teori kitabı olsa, evet basite almışım diyeceğim. Ama buradaki her fikir, psikiyatri konusunda olduğu gibi savunduğum meseleler değil. Romanın seyri argo gerektirdiği için bu kadar argo var. Sevdiği kadın çok zeki olduğu için İpini Koparan, kadınları basite almak zorunda kalıyor. Kendi seviyesinden aşağıda görmediği bir kadına asla ulaşamayacağına şartlanmış bir adamın hikayesi bu. Kadını dahil etmediğin bir roman, bence eksiktir. Basite aldığımda (bu her ne olursa olsun) onu yok sayarım. Ama kitapta bu kadar uzun kadınların tepkileri üzerine yazıyorsam, aslında çok ciddiye alıyorum demektir. Kadınları kışkırtma! (Gülüyor)

Kitapta Birileriyle Hesaplaşma Var mı?

Hayır. Edebiyat yapmaya çabalıyorum; gerçekten başka bir niyetim yok.

Kitapla İlgili Tepkiler Ne Durumda?

Ciddi bir tepki olmadı. Çıkalı iki yılı geçti. Reklam ve PR işlerini hiç beceremem dolayısıyla, bu da yok olup giden binlerce kitaptan biri olacak. Kaderi böyle.

Yeni Bir Roman Çalışması Var mı?

Hayır, yok. Şu an sadece uzun yolculuklar yapıp yeni gözlemler biriktiriyorum.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.